Kitabistan'ın konuğu Cumhuriyet Döneminin yaşayan en ünlü şairlerinden Abdülkadir Budak'tı

Erciyes TV'de S.Burhanettin AKBAŞ'ın hazırlayıp sunduğu Kitabistan programına Cumhuriyet Döneminin yaşayan en ünlü şairlerinden biri olan Abdülkadir BUDAK katıldı. (17 Nisan 2010)

ABDÜLKADİR BUDAK'IN YAŞAMI
23 Nisan 1952'de Sivas'ın Hafik ilçesinde doğdu. 1959'da babasının sağlık durumu bozulunca Ankara'ya yerleştiler. İlk ve Ortaokulu burada okudu.Sincan Lisesi mezunu. Maddi olanaksızlar yüzünden yüksek öğrenimini yapamadan yaşama atılmak durumunda kaldı, devlet memuru oldu.Kayseri ve Malatya'da uzun yıllar görev yaptıktan sonra 1994 yılında emekli olup Ankara'ya yerleşti. Görevi gereği Kayseri'de bulunduğu
sıralarda şair arkadaşlarıyla birlikte Ozanca ve Hakimiyet Sanat dergilerini çıkardı. Dergicilik serüvenine uzunca bir aradan sonra 12 sayı çıkan Şiir Odası (2000) ve Sincan İstasyonu adlı edebiyat dergileri de eklendi (2007). "Kırık Dallar" adlı ilk şiiri Mayıs 1970 tarihli Defne dergisinde çıkan şair, baştan beri "suyu bulandırırsan derin sanılır" anlayışından (tuzağından) uzak duran, yalın bir söyleyişe sahip çıktı. "Gül" ve "Leylâ" ağırlıklı olmak üzere, geleneksel halk hikâyelerini yeni bir bakışla yorumlama, kültürün ihmal edilen bu yanını modern şiirin olanaklarıyla buluşturma çabasına girişen Abdülkadir Budak, giderek, bireyin aile-ev-sokak arasında sıkışmış ruh halini yansıtan bir şiire, "derinleşme çabasını gösterdiği bir çizgi çekmeye" yöneldi. Ötekine bakar gibi "kendine bakmanın şiiri"ni yazdığı ileri sürülen Budak için "şaşırtıcı buluşları, dengeli ironisi ve humoruyla yeni kuşak içinde özgün bir yeri olan bir şair" denildi (Ataol Behramoğlu).Şiirlerini, şiire ilişkin yazılarını Varlık, Yazko Edebiyat, Türk Dili, Yusufçuk, Adam Sanat, Yeni Biçem, Defter, Yasak meyve başta olmak üzere çeşitli dergilerde yayımladı. Son olarak, Mesafe adlı dosyasıyla 2008 Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne değer görülen Abdülkadir Budak Ankara'da yaşıyor ve Sincan İstasyonu adlı aylık edebiyat dergisini çıkarıyor.
YAPITLARI

ŞİİR
Geçti İlkyaz Denemesi (1978),
Şimdi Yaz (1980),
Gömleğim Leylâ Desenli (1981),
Sevdanın Son Kerem'i (1985),
İmzası Gül (1993; 1994 Ceyhun Atuf Kansu ve Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülleri),
Yanlış Anka Destanı (1994),
Aşk Beni Geçer (1997; 1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü),
Endişeli Fesleğen (1999),
Ahşap Anahtar (2000),
Ev Zamanı (2002),
Sana Bakmak (2004),
İşaretler (Seçmeler, 2006),
Dalgın Rüzgâr (Toplu Şiirler, 2007).

ÇOCUK EDEBİYATI
Bir Gül Çocuk (1981; 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü),
Kuşların Alfabesi (1997; 1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü -dosya ile).

DÜZYAZI
Ayna Sandım Şiiri (1998)

 ÖDÜLLERİ

1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü - Bir Gül Çocuk (1981)
1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü - Kuşların Alfabesi (1997)
1994 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü - İmzası Gül (1993)
1994 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü - İmzası Gül (1993)
1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü - Aşk Beni Geçer (1997)
2008, Yunus Nadi Şiir Ödülü - Mesafe adlı dosyasıyla

Şiirlerinden örnekler:
KAYSERİ KAYSERİ

Bana bir Kayseri bulun, kırık dalın ucundan
Yere düşüp ezilmiş bir çiçeğe benzesin
Su içen ata benzesin, kanat tazeleyen kuşa
Ayna olup göstersin en yaralı dönemimi
Zaten kan kaybetmeye alışkın bir adamım
Bana bir Kayseri bulun, o yitik hançerimi

Bir dergiden söz açın, kitap çıkarmalardan
Yarışır gibi şiirler yazdığımız günlerden
O şehir o yanda kaldı burada bırakıp beni
Çivisini arıyor, yüreğime asılacak
Erciyes'in önünde çekilen hatıra resmi

Bana bir Kayseri bulun, akşam üstü çay içerken
Elimden düşürdüğüm bir bardağa benzesin
Yıkanmış ütülenmiş masa örtülerine
Bana bir Kayseri bulun, burada çok üşüyorum
Yorgan niyetine atıverin üstüme

Adımı şaire çıkaran bir Kayseri bulun bana
Şiir yazmayı bırakmış dostlar da olsun içinde

Bana bir Kayseri bulun, gecikmeniz halinde...




KADIN VE ŞEHİR
Kara'ya bir denizden

1.

O şehre bir daha gitsen
Susuz kurbağa gidip göl olup dönsen

Açık şehir, kapalı bir kadına
Otobüsle değil coşkun ırmakla

O şehre bir daha gitsen
Mola gidip yolcu dönsen

Çekirdek gidip de elma
Kilit gidip anahtarlar

O şehre bir daha gitsen
Taş gidip sarmaşık dönsen

Paramparça bir kadın
Seni toplamaya kalksa

Yola kuyu çıksan da
Zirve dönsen buraya

Uyku gidip rüya dönsen
Hastane gidip lunapark

Karmaşık gidip de yalın
Teneke gidip de altın

Sesin bunca güzelken
Tel gidip keman dönsen



KADIN VE NEHİR

İkisi de sürükleyip götürüyor ne varsa
Kadınla nehir arasında bir fark göremiyorum
Buluşuyor bir anlam iki ayrı sözcükte
Saçları omuzundan akıyor birisinin
Ötekinin mızrağı saplanıyor denize

Biri ihanet istemez, köprü istemez öteki
Kadından ve nehirden ancak aşkla geçilir
Biri geyik barındırır sularına eğilen
Öbürü bir avcıyı koynunda geliştirir

Maraton koşusuna benziyor ikisi de
Düş çalarken suçüstü yakalanmış çocuklara
Benim kadınım bir nehrin profilden fotoğrafı
Senin nehrin benziyor ateş emziren kadına

Bir halk ezgisi sanki, öfkeli ve tedirgin
Belki kalp çarpıntısı, yanardağ ve infilak
Nehir mi desem kadın mı, ikisi de olabilir
Ya iyi yüzme bilirsin ya sevmeyi adam gibi
Bir nehre ve kadına ancak böyle girilir

İkisi arasında bir fark göremiyorum
Erkeğinin yanında gözden geçirir kendini
Kadın sunar ruhunu gövde ambalajıyla
Dibindeki yosunun susuzluğunu bilir
Nehir ustadır artık köprüsüz buluşmada

Sögüt dalı olsaydım öper miydim bir nehri
Taçlandırırdı kadın aşkını haketseydim
İlle bir fark olmalı aralarında denirse
Biri denizi çağrıştırır öbürü uçurumu
Sal olduğumu bilirdim nehre düşseydim eğer
Ötekinde bir sınav sorusu olduğumu

Nehir: Doğada bir yatak bulmamaktır kendine
Kadın: Aramak değildir yatakta kendisini
Buradaki ayrıntı elbette önemlidir
Yine de diyorum ki, öyle büyük bir fark yok
Nehir eşittir kadın, kadın eşittir nehir



İMZASI GÜL

İmgeydi gül, kan sızdıran yerinde
Bahçıvan ekmeği bançe düşleri
Uzun yol sürücüsü, otel kâtibi
Kıskançlığın alfabesi örneğin
Sözgelimi bir cinayet nedeni

İmgeydi gül derin avcı izinde
Ezilmiş ceylan bakışı imgesi
İmgeydi gül, elyazması kitaptı
Sığ okumaların göremediği
Gül imgesi sırı dökülmüş ayna
Nasıl göstersindi inceliğini?

İmgeydi gül, yani hekim çantası
Bir ecza dükkânı yaralarına
Büyümeyi öğretirken sudaki halkalara
İmgeydi gül, bileğine çiviydi
Göndermeydi çarmıhtakı İsa'ya

İmgeydi gül, yenik zafer gününde
Özenle büyütülen sevişme vakitleri
Diyorum ki karbonuydu kimliğin
Ceketinin cebindeki bir gözyaşı mendili

İmzası gül, bir hançere oyulmuş
Kanayan bir kalbin üzerindeki
Yazmıyorum ölüyorum diyerek
Güllerle örtüyor bir şair cesedini

AHŞAP RUHA TEN GİYİNMEK

Hiç bu kadar boğulmadım içimdeki bir gölde
Sunu yazısı başlığı olacaktı kitabında
Yaprak bir ormanı algılıyorken
Parkla insan yüzlerini karıştırdı her zaman
Ferit çünkü benziyordu parklara

Bir parti marşının sözlerini yazmayı
İsteyen bir adamdan kara bir cümle daha
İçeriği boşaltılan bir anlamda yaşıyoruz
Ten giyinmek zorundayız bu ahşap ruha

Hepimiz Yesenin'dik yani şehrin kır kokusu
Yanlış yerlerde gezerdik polis götürürdü bizi
Başımız derde girerdi Haydar açıklayınca
İçimizdeki ıssızlıktan başlardı Haydar
- Bırak ulan felsefeyi! dedirtirdi sonunda

Ah Ferit neden öldün park değildir mezarlık
Dördümüzü bine böldün ve böylece azaldık


Yorumlar