Geçen hafta yazdığımız “Nasreddin Hoca’nın mezarı Kayseri’dedir” başlıklı yazımız gerek yerel basında ve gerekse ulusal basında müthiş bir yankı uyandırdı.
Yerel basınımızın ve televizyonlarımızın geniş yer verdiği, Anadolu ajansı, İHA, Zaman Haber ajansı, SKY TÜRK, Hürriyet, Milliyet, Yenişafak, Güneş gazetelerinin birinci sayfalarından verdiği bu haberin bu derecede ilgi ve merak uyandırmasının sebebi, tarihi değiştirecek kadar önemli olmasından ileri geliyordu.
Evvelâ uzun yıllar boyunca Nasreddin Hoca’nın hayalî bir şahıs mı olduğu yoksa gerçekten yaşamış bir kişi mi olduğu tartışıldı. Netice de Hoca’nın anlatılan fıkralarından yola çıkarak ve Evliya Çelebi’den beri devam eden inanıştan kaynaklanarak Nasreddin Hoca’nın gerçekten yaşamış hakiki bir şahıs olduğu kanaati yaygınlaştı.
İşte tam burada Hoca’ya önce Akşehirliler sonra da Sivrihisarlılar sahip çıktılar.
Ancak Nasreddin Hoca ile ilgili ne bir türbe, ne bir kitâbe ve ne de bir mezar taşı bulunamamıştı. Oysa yüzlerce yıldır insanları etkileyen, güldürürken düşündüren ve tahsilli, yetişmiş ve çok zeki böyle bir mizah ustasının muhakkak bir makamı olmalıydı. Zira bizim ecdadımız vefakârdır ve daima topluma hizmeti geçmiş kişileri ebediyen yaşatmasını bilmiştir.
1214 te öldüğü anlaşılan Nasreddin Hoca’nın Kayseri Müzesinin deposunda bulunan, Selçuklu devrinin önemli insanlarının mezar taşlarının bütün özelliklerini taşıyan ve üzerinde adlı adınca “Nasreddin Hoca” yazan kabir taşı şeksiz şüphesiz Nasreddin Hoca’nın Kayserili olduğunu ve burada öldüğünü ispatlamaktadır.
Yaşadığı devir olarak ta Kayseri, zaten “Makarr-ı ulema” olarak anılan yani alimlerin yerleştiği, karar kıldığı yer olarak tanınıyordu. Bu sebeple Kayseri’ li Nasreddin Hoca’nın devrin bütün öğrenim imkânlarından ve en iyi hocalardan faydalanabileceği anlaşılmaktadır.
Maksadımız bir sansasyon yaratmak veya tarihi tahrif etmek değil sadece tarihi bilgilerin gerçek yerlerine oturtulmasına bir katkıdır. Zira tarih rivayetlerle değil gerçek delillerle tarih olur.
Yorumlar
Yorum Gönder