YEŞİLHİSAR'DA KOYUNCULUK / BURHANETTİN ERGÜN'ün mükemmel bir çalışması

YEŞİLHİSAR'DA KOYUNCULUK / BURHANETTİN ERGÜN

1950'li yılların ikinci yarısından başlayarak anlatacağım.

Yeşilhisar'da koyunculuk yapan kişilere TÜRKMEN denir. Gerçekten Orta Asyadan Anadolu'ya göçen Türkmen boylarından oldukları için mi, yoksa tesadüfen mi bilemem. O konu tarihçilerin işi. Ama ben Yeşilhisar Türkmenlerini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

OBALAR:

Yeşilhisar'ın güneyinde ekili alanın bittiği yerden itibaren Doğuda Develi sınırına, kuzeyde Yavaş Bölgesi (şimdiki Kayseri /Develi yolundan güneye doğru, güneyde Sultan Sazlığına kadar uzanan merada belki 10'dan fazla oba vardı.

OBA NEDİR?  Sayıları koyun ve keçilerinin çokluğuna göre 8-12 komşudan oluşan bir topluluktur.

Her obanın bir sahibi vardır. Oba sahibine AĞA denilir... Obalar, oba sahibinin adıyla veya mevki adıyla anılır. Örneğin ; Aliyelerin Obası, Koçumların Obası, Ali Osmanların Obası, Hacılar Mezarlığı, Bıyıklı Ören, Kümbet, Çorak Kuyu gibi...( Ben fikir verme amaçlı bu isimleri yazdım. Yoksa pek çok oba yeri vardı. Bu yerlere YURT da denilirdi.) 

Ağaların evleri taştan veya kerpiçten bitişiğinde hayvanların soğuk ve tipinden korunmaları için etrafı kamış veya çalılarla çevrili AĞIL denilen kuytu bir bölümü de olan ve ÇARDAK adı verilen evlerdi...

KOMŞU adı verilen diğer oba sakinleri zaman zaman anlaşmazlık, uyumsuzluk gibi bazı nedenlerle başka obalara gittikleri için taşınması, kurulup sökülmesi kolay olan ALAÇIK, KARA EV veya ÇADIRDA kalırlardı.

KUYTULUK  (kuytu, dulda yer) :Her barınağın hemen önünde, içinde yemek pişirilen , süt kaynatılan, yani mutfak görevi yapan, etrafı çığ adı verilen kamış örgü ile çevrili 2.5-3m.çapında dairesel bir bölümdü. Kuytuluğun dışında, çığın etrafında yakmak için, üzerlik, bozlağan, siğle, yavşan, kangal gibi bitki kurusu ve kökleri olurdu.

DÖL ALMA

Yaklaşık mart ayından itibaren koyunlar kuzulamaya başlardı... Bu dönemde herkes kuzulayacak mallarının başında olur. Kuzu doğduktan birkaç günlük oluncaya kadar kuzu ile koyunu buluşturur. Birbirinin kokusunu almasını sağlardı ...

AVLAĞA (avla) 

Yeni doğan kuzular, biraz büyüyünceye kadar avlağalara konur, emme zamanı avlağadan çıkarılır annesini emerdi..

AVLAĞA, toprak kazılarak oyulmuş 2-3 m.genişliğinde veya büyük kuzular için daha büyük yeraltı barınaklarıdır. Çukur açıldıktan sonra üstü ağaçla örtülür, daha sonra toprakla kapatılırdı.

Küçük avlağalar çok derin olmaz, kuzu sahibi üstünde bırakılan yaklaşık yarım metre çapındaki delikten kuzuyu avlağaya koyar ve alırdı.

Büyük avlağalarda hem üst delik, hem de yanda küçük bir kapı bırakılır. Annesini emen kuzu üst delikten avlağaya konur, emecekleri zaman yandaki küçük kapı açılır. Anasının kokusunu alan kuzu dışarıya sevinçle fırlar ve başlar anasını emmeye...Kuzular yayılacak büyüklüğe gelinceye kadar avlağada kalır. 

GÜZLÜK KUZU:Zamanından önce doğan kuzulardır. Yazın sonuna doğru neredeyse anası kadar olur. Büyük kuzuya TOKLU denir.

EMLİK KUZU : Bu kuzular da geç doğan kuzulardır... Ailenin küçük çocuğu gibi çok sevimli olurlar.

ENEME VE AŞILAMA : Kuzu doğduktan sonra kulağı bir yerinden ucu, önü, arkası bıçakla kesilerek işaret yapılır. Bu kesme işine eneme denilir... Obada herkesin eni ayrıdır. Kuzuların karışmaması için. Kimi sağ kulağı, kimi sol kulağı, kimi de iki kulağı eneyerek işaretini yapar. Örneğin bizim en; sağ kulağın ucu kesikti...

Aşı adı verilen kök boya veya toz boyadan muhtelif renklerde boyalarla kuzuların başına, omuzuna, beline, kuyruk üstü veya yan tarafına işaret konur... Herkes malını geriden tanısın diye. Bizim işaret belinin ortası sarı boya idi... 

EVLERİN YAZIYA GÖÇMESİ

İlkbaharın başında koyun ve keçileri kuzulaması büyük ölçüde tamamlanınca Türkmenler bir kağnı, at arabası veya traktöre alaçık, kara ev, çadır ve kullanacakları eşyaları yükler ve obanın yolunu tutar... Yeşilhisar'da obadan söz ederken YAZI denir. (dilimizde zaten yazının bir anlamı da ovadır.)Evlerin yazıya göçmesi birkaç günde tüm komşuların göçmesiyle tamamlanır.

Komşular tamamlanınca koyun ve kuzular iki ayrı sürü olur. Çünkü artık kuzular biraz büyümüş, yayılarak karınlarını doyuracak duruma gelmiştir.

Evin yiyeceğini temin etmek, fazlasını peynir, yoğurt, yağ, kaymak yapıp satıp aile bütçesine katkı için koyunlar sağılacaktır...

KOŞAN: Koyunların sağmal (sağılacak) olanları oba halkı tarafından kısır ve erkek mallardan seçilir.

Çoban koşan ipi denilen uzun yünden örme iple hayvanları başlarından birbirine ilmikle bağlar, kadınlar süt helkesi denilen kalaylı bakır kaplara sütü sağar.

Emiş (kuzuların koyunları emme zamanı) : Sağım işi biteceği zaman kuzu çobanı kuzuları yaklaştırır. Tamam işaretini alınca kuzuları analarını emmeleri için bırakır. Bu sahne çocukluğumun yazıdaki en güzel sahnesidir... Kuzular meleyerek analarına, koyunlar meleyerek kuzularına koşar... O koşma ve melemede ana ile yavru arasındaki olağanüstü sevgiyi gözlemlersiniz... Biz kuzuların önüne yatardık, kuzular yüksek atlamacı gibi üstümüzden atlayarak anasına koşardı...

Sahipleri arada gezerek, kuzu ile koyunun buluşmasına yardımcı olurdu... İşte bu güzel buluşmaya emiş denilirdi...

KIRKIM: Yaz mevsimi girerken koyunların uzayan yünleri komşuların imece usulüyle yardımlaşarak kırklık adı verilen makaslarla kesilir. Kırkım budur... Koyunları kırkılan komşu ana yemeği yaparken, diğer komşular da, iş görmede olduğu gibi yemekte de imece yapar ve herkes muhtelif yemekleri tabaklarla getirir. Gelen yemekler ayrı ayrı kurulan yer sofralarında afiyetle yenir... Kırkımın olmazsa olmazı GİÇİ DOLAZI denilen tatlıdır.

Bilmeyenler için GİÇİ : Süt sağıldıktan sonra çiğ olarak leğenlere dökülür. Birkaç saat sonra sütün yüzündeki krema toplanır. Giçi budur... Giçili yumurtanın, Giçili mantının tadına doyum olmaz.

YAZIDA GÜNLÜK HAYAT

Oba sakinleri boş zamanlarda biraraya gelerek işi olana yardım eder veya hem sohbet, hem de kendi işini görür.

Yeşilhisar'dan ovaya YAZI dendiğini söylemiştim... Yeşilhisar'ın eski ismi DEVELİ KARAHİSAR (Develi denmesinin nedeni, tahminime göre, Afyon Karahisar'dan ayırmak için.) Yazıdan da Yeşilhisar'a GARESER denirdi. (Karahisar'ın yöresel söylenişi) Gareser'den gelen mutlaka getirdiği kayısı, üzüm, elma gibi meyvelerden komşulara tattırırdı. Bu bir töre idi.

ÇERÇİ: Leblebi (tam ve kırık yani şak leblebi) , fıstık, lokum, incir, kadınlar için iğne, iplik, düğme vs. Satan seyyar satıcılardı. Yeşilhisar'ın ünlü çerçileri ; hepsi de rahmetli olan, Kemik Mehmet Emmi, Emin Emmi ve Lolu'nun H. Mehmet Emmi. Mekanları cennet olsun,hepsi de çok iyi insanlardı... Satışlar. Çorap eskisi, yün, naylon veya demir parçası karşılığı değişimle olurdu. Çerçi, kendince her malı alacağı ürüne göre değerlendirirdi... Biz çocuklar çerçi gelince çok sevinir, bazen dökülen yünleri, bazen koyunların sırtından çaktırmadan çektiğimiz yünleri toplar çerçiden yiyecek alırdık.

SIKMAÇ, YAPMA, TEZEK : Bizim kuşağın tandırda ve sobada yaktığı kurutulmuş hayvan gübrelerinden hazırlanan yakıtlar... Yazıda yakılır, ihtiyaç fazlası kışın yakılmak üzere Gareser'e götürülürdü. 

ÇOCUKLARIN OYUNLARI : Büyük top olmazdı. Lastik top veya eski bezlerden top halinde dikilmiş 'çaput top' ile, çoğu zaman yakınayak top oynardık... Oyun sırasında ayağımıza batan ÇOBAN ÇÖKERTEN dikeni pek yakardı. Çakıllar, kuru çöpler de az batmadı ayaklarımıza..

Gelengi yuvasına su döküp gelengi çıkarmak, kızıl ve almabaş adı verilen büyük arıları yakalayıp gövdesine ip bağlayıp 'böyü' adını verdiğimiz başka bir böceğin deliğine salmak bizler için eğlenceydi... Saklambaç, birdirbir, sütlü kemik, çelik çomak aklıma gelen oyunlarımızdı... Bizim kuşağın para ile alınan hiç oyuncağımız olmadı. (Bu konuyu başka bir yazımda anlatacağım)

KUYU VE HAVT : Her obada içme, kullanma ve hayvanları sulamak için ağzı açık yaklaşık ağız genişliği 70-80 cm çapında kuyular olurdu. Su kova ile çekilir, havt denilen hayvanların su içtiği yerden takriben yarım metre yükseklikteki uzunca havuza doldurulurdu. Havtın uzunluğu 4-5 m. kadar, derinliği 20-25 cm. Genişliği de yarım m. kadar olurdu.

Evdeki kaplar da kova ile çekilen suyla doldurulurdu.

Güz yaklaşarak koyunlar sütten kesilir, eve dönme hazırlıkları başlar.Okulların da açılma zamanı gelmiştir... Evler yine geldikleri gibi taşıtlara yüklenir.. Ama bu sefer kışlık kayıtlar alınmış olarak. Peynir çömlekleri, kaymak ve yoğurt tulukları zevkle yüklenir dönüş aracına... 

Sevgili okurlarım çok fazla detaya girmeden anlatmaya çalıştım yine de yazı uzun oldu...

Yeşilhisar'da bizim çocukluğumuzda hemen hemen her evde hayvan vardı. Yazıya çıkanlar çoktu. Yazıya çıkmayanlar da evde besledikleri koyunları mahalle sürülerine gönderirdi.

Bu günleri benim gibi yaşayanların anılarını tazeleyebildimse ne mutlu bana...

YAYLAYA GÖÇ:Ovada otlar azalınca Erciyes Dağında Kulpak ve Şeyhşaban Köyü yaylalarına gidilirdi... Orada çocuklar için en büyük eğlence, Kaya yuvarlamak, keven yakmak, Erciyes'e tırmanmaya çalışmak, kuytu yerlerde yazın bile bulunan kar getirmek, Sarıgöl'e gitmek, evliyaya gitmek, ormanda meşeden baston yapmak, Erciyes'in şifalı otlarından yemek.. Ayrıntıya girmek yazıyı uzatacağı için girmiyorum.

KOÇ KATIMI

Yazın sonuna doğru koyunların sütleri azalır ve yavaş yavaş kesilir. Artık kuzular da büyümüştür. Analarını emmeden yayılarak doyarlar... Süt azalmaya başladığında sürünün içindeki KOÇLAR koyunun içinden seçilir kuzunun içine katılır... Bunda amaç, kuzuların Aynı zaman dilimi içinde doğması içindir..

Koyunlar sütten kesilince kuzunun içindeki koçlar yeniden koyun sürüsünün içine katılır... Koç katımı budur. 

Yazdıklarım çocukluğumdan hatırladıklarım, bizim Türkmenliğimiz öğretmenliğimin ilk yıllarına kadar sürdü. Mutlaka unuttuklarım veya sonraki adetler vardır. Hoş görülmeyi umuyorum. 

Hepinize de sağlıklı günler diliyorum..

( Yazılarım kaynak gösterilerek paylaşılabilir veya kullanılabilir. B. Ergün) 

Aşağıda solda KOŞAN resmini görüyorsunuz. Sağda ise Soldan sağa Remzi Köseoğlu, İsmail Yörük (rahmetli Şah İsmail) oğlu Salih Yörük... Yazı hatırası. Geri plandaki yapı 'ÇARDAK'


Burhanettin ERGÜN




 

Yorumlar