Şair Sergül Vural ile şiir hayatını ve ideallerini konuştuk… “Anadolu’da kadın yazar olmak zor”


-Merhabalar Sergül Hanım ilk önce okurlarımız için kendinizi tanıtmanızı istesek? 


-İnsanın kendisini tanıtması bu söyleşilerin bence en zor olanıdır. Ama madem sordunuz anlatayım. 
1964 de Kayseri’de doğdum. Babamın memur olmasından dolayı ilköğrenimini Bilecik’te, liseyi Erzincan’da bitirdim. 1995 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi lisans bölümünden mezun oldum. 1997-2008 yıllarında özel bir araştırma şirketinin Kayseri temsilciliğini yürüttüm. 
Anadolu İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliğinin yönetim kurulunda iki dönem görev aldım. Kayseri Enstitüsü Derneğinin kurucu üyelerindenim. Ayrıca Türkiye Yazarlar Birliği ve Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin de üyesiyim. Evli ve iki erkek çocuk annesiyim. Yakın zamanda bir de gelinim oldu. 




-Şimdiye kadar yazdığınız eserlerinizden bahsedermisiniz ve hangi türü yazarken kendinizi daha çok ona ait hissediyorsunuz? 
-2002 yılında Kayseri Geçit Yayınlarından yayımlanan ilk şiir kitabım Naz Çiçeğim, benim bebeğimdir. Birçok şair ilk kitabını erken çıkardığı için pişmanlık duyar lakin ben onu çıkardığıma hiç pişman olmadım. Onda küçük Sergül’ün duyguları vardır. Mısralarında sanat kaygısı taşımayan saf bir yüreğin serzenişidir her şiir. 
2006 yılında Ankara Gündüz Yayınlarının yayımladığı Bir Günde Dört Mevsim, şiiri şekil olarak kavramaya çalıştığım bir dönemin ürünüdür. Bu yüzden ona emeğim, derim. Birçok okurum bu kitaptaki şiirleri sonrakinden daha samimi bulurlar. 
2009 yılında Kayseri Laçin Yayınlarının yayımladığı Süveyda isimli şiir kitabıma eserim, derim. Şu anda kitaplarımdan gözdem Süveyda’dır. Yayınlandığı tarihten itibaren hakkında yazılar yazıldı. İçinden iki şiir, akademisyenlerce tahlil edildi. Beklediğimden fazla ses getirdi. 
İncesu Belediyesi Kültür Yayınlarından 2006 yılında çıkan İncesu’dan Sesleniş isimli şiir antolojisi, ata topraklarıma vefanın bir ürünü olarak çıktı. 
2010 yılında yine Laçin Yayınlarından çıkan Üşüyorum Şiir Güldestesini ise rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun elim kazasının akabinde Türkiye genelinde ve yurt dışından 100 şairin 128 şiiriyle katıldığı bir kültür yayını olarak hazırladım. Bu kitabın manevi değeri benim için çok büyüktür. 
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından bu yıl yayımlanan son çalışmalarım Anne Peygamber Nerede ve Anne Seccadem Nerede geleceğimizin güvencesi çocuklarımıza İslam’ı ve peygamberimizi sevdirmeyi amaçlayan bir çalışmadır. Hizmet edebilmek her kula nasip olmaz bu yüzden de yüce Mevla’ya bu eserleri hayata geçirmeme izin verdiği için minnettarım. 




-Anadoluda bayan yazar olmak konusunda neler söylemek istersiniz? 
-Kadın olmak nasıl zorsa, kadın şair olmak da sadece Anadolu’da değil, tüm dünyada zordur. Ahlaki değerlere değer veren kadınlar şahsi duyarlılıkla yazdıklarıyla sorgulanma endişesine kapılınca şiirden uzaklaşıyorlar. Ancak şiiri sanat kabul ederek endişeleri alt edenler ayakta kalıyorlar. 
Aslında şairleri kadın-erkek diye ayırmaya karşıyımdır. Ancak ne yazık ki Osmanlı zamanından bugüne kadar kadın şairlerin edebî kimliği cinsiyetinin önüne geçememiştir. 
Bu yol zorlu bir yoldur. Çünkü şiire ulaşmak sanıldığı kadar kolay değildir. Bu yolda istikrarlı bir şekilde ilerlemek ancak güçlü insanların işidir. Şiir adanma işidir. Adanmayı kabul eden şair, ister kadın olsun isterse erkek, bu yolda engel tanımamalıdır. 




-Yazar olmak bir bayanı diğer hemcinslerinden nasıl ayırır sizce hangi konularda farklısınız? 
-Benim ajandamdaki şiirleri gün yüzüne çıkardığımdan beri geçen 10 yıllık zaman diliminin öncesinde, içimde gizliden gizliye filizlenmiş bir şiir kitabı çıkarma arzusu vardı. Yayımladığım bu ilk kitabın öncesinde boş vakitlerimi örgü ve dantel örerek, nakış yaparak, dikiş dikerek, komşu ve akraba ziyaretlerinde bulunarak geçirirdim. Şimdilerde buna inanmak zor olsa da bu benim gerçeğimdir. Başarılı bir öğrencilikten sonra maharetli bir ev hanımlığına geçiş yapmış olsam da hayat yolumu istediğim gibi çizemememden kaynaklanan bir bocalamam oldu. Yaşanmışlıklarımın da bana verdiği tecrübeye dayanarak hemcinslerimle alakalı tespitlerim şunlardır: 
Son yıllarda hanımlar el işini bıraktılar. Üretime katkı sağlamak adına gayret gösterenler sayılı. Oysa kadın yazarlar günde en az 3-5 saat yazmaya ve okumaya zaman ayırıyorlar. 
Ev hanımları, işlerinde yardımcı kullanmalarına rağmen boş zamanlarını değerlendirmekte yetersizler. Onlar için boş zaman: gezme vakti, televizyonda popülaritesi yüksek programları izleme vaktidir. Ki bu vakitlerde de kendilerini geliştirecek konuları bulamıyorlar. Sosyal ve kültürel hayata katkıları yok denecek kadar az. Oysa kadın yazarlar topluma hizmet ettiklerinin bilinciyle sosyalleşiyorlar. Konferanslar, paneller, şiir ve müzik dinletileri gibi kültürel faaliyetlerde bulunarak kendilerini geliştiriyorlar. Böylece bakış açılarının genişlemesinde ciddi bir değişim oluyor. 
Hemcinslerim mutfakta ürettiklerini sunmaktan keyif alırlarken kadın yazarlar zihin mutfağında pişirdiği duygu ve düşünceleri paylaşma çabasında oluyorlar. 
Halen devam eden arkadaş ve akraba toplantılarımızda onların anlattıkları gelin, damat, torun hatıralarını dinlerken olaylara kendi bakış açımdan birkaç türden bakabiliyorum. Bu gözlemlerimin, konuları hikayeleştirmemde katkısı büyük oluyor. 
Hasılı, kadın yazarların anı değerlendirmek, değerlendirdiği anı geleceğe nakletmek gibi bir görevi var. Yazmayan kadının böyle bir vazifesi yok. 






-Yeni yazım projeleriniz nelerdir? 
-Evet, mutfağımda yayımlanmayı bekleyen projelerim var. Kitap yazılarımı topladığım bir dosyam, iki deneme dosyam, dört şiir dosyam, bir şehrengiz çalışmam var. Hepsi de zamanını bekliyorlar. Hayat su gibi geçiyor. Ben çalışmaya devam ediyorum. Yüce Mevlam ne kadarına izin verirse o kadarını aktarırım nesillere. 






-Türkiyedeki bayan yazarlar hak ettikleri yerde midir sizce? 
-Güzel soru. Her meslekte değer bulma ya da bulmama vardır. Kaldı ki ülkemizde yazarlık geçim kaynağı dahi değildir. Verilen emeğin karşılığı illa ki vardır. Bence okur, yazarı kadın-erkek diye ayırt etmiyor. Bilakis değer veriyor diye düşünüyorum. Yeter ki yapılan işe sanatçı hassasiyetiyle yaklaşılsın. Günümüz Türkiye’sinde Sibel Eraslan, Hüzeyme Yeşim Koçak, Elif Şafak, Nazan Bekiroğlu, Cihan Aktaş, Nihal Bengisu Karaca’nın varlığını kim inkâr edebilir. Belli okuyucu kitlesine erişmeleri belli bir sürece erişmiş olsa da başarmışlardır. Fakat iyinin iyisi illa da vardır. Gönül ister ki emekler manevi değerlerin yanında maddi olarak da ödüllendirilsin. 






-Kayseri’de edebiyat ve kültür etkinliklerinden bahsedermisiniz bizlere ve bunda yazarların etkisi ne durumda ? 
-Anadolu mümbittir. Anadolu üretkendir. Kayseri Büyük Şehir Belediyesi kültür ve sosyal işlerde konuya vakıf bir başkanla çalışıyor olduğu için şanslıdır. Oktay Durukan göreve geldiğinden bu yana kültürel anlamda ciddi çalışmalar yaptı. Son beş yıldır Kayseri Büyük Şehir Belediyesi Kültür Ve Sosyal İşler Daire Başkanı Oktay Durukan’ın gayretleriyle yapılan Kültür Sanat Etkinlikleri çerçevesinde Kayseri’de; şiir dinletileri, konserler, tiyatro gösterileri, sinema şenliği, Ramazan Geceleri, Moskova Sirki gibi kültürel ve sosyal programların yanı sıra seminerler, konferanslar, esnaflarımızı çağın getirdiği yeniliklere hazırlayan toplantılar, Kültepe Kaniş-Karum gezileri ve Çanakkale Kültür Turları gibi eğitsel faaliyetlerle dolu dolu geçiyor. 29 Temmuz 2011 de başlatılan yeni bir projeyle konserden tiyatroya, sinema günlerinden söyleşi ve kültür gezilerine kadar 100 gün sürecek bir program hazırlandı ve adına da “100de100 Kayseri” adı verildi. Bu proje hala devam ediyor. Tabi şimdi; yapacaklar, mecburlar, diyen seslerini duyar gibiyim. Ben böyle düşünmeyenlerdenim. Mecburiyetle yapılan işler tat vermez. Her işte olduğu gibi kültür sanat işinde de sevginin ve özverinin lezzeti olmalıdır. 
Üniversitelerimizin halkla arasını açık tutmasa Kayseri’de ufuk açacak etkinlikler daha da artacak düşüncesindeyim. Ne yazık ki duyurular yeterince yapılmadığı için takip edemiyoruz. 
Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi yarışma, imza günleri, söyleşiler düzenleyerek kültürel faaliyeti canlandırıyor. Canlandırmaya da devam edecek inşallah. 
Bunların haricinde Kayseri’de yayın hayatını sürdüren dergiler var.Erciyes dergisi, Anadolu'da yayınlanan en uzun ömürlü dergi olma özelliğini hala sürdürüyor. Berceste dergisi geçtiğimiz yıllarda naat ve münacat yarışmalarıyla edebiyata katkıda bulunmaya gayret gösterdi. Eyvan Dergisinin yazarlarla söyleşi projesi, Çemen Dergisinin yazar ve şairlere özel sayılarla dikkat çekti. 
Ayrıca Yoğunburç Kültür Evinde haftada bir yapılan şiir dinletileri devam ediyor. 
Tabii ki tüm bunların Kayseri kültürü ve edebiyat için yeterli olmadığı muhakkaktır. Kayseri şair-yazar potansiyeli olarak güçlü bir ilimizdir. Emir Kalkan, Bülent Gündoğan, Abdullah Ayata, Güner Dinçaslan, Vedat Sağlam, Bekir Oğuzbaşaran, Süleyman Kocabaş, Vedat Ali Tok, Muhsin İlyas Subaşı ulusala açılmış yazarlarımızdandır. Adını sayamadıklarım lütfen affetsinler. Fakat yazarlarımızın kültürel hayata katkıları ürettiklerinden öteye geçememektedir. 
Ayrıca Kayserili olup da il dışında yaşayan Mustafa Miyasoğlu, Yusuf Kaplan,Mahmut Bıyıklı, Akif Emre, Ali Ramazan Dinç, Mustafa İslamoğlu (ki bu isimler aklıma ilk gelenlerdir)Kayseri edebiyat ve kültür etkinliklerinde kendilerine ihtiyacımız olduğunu bilmelidirler. 




-Son olarak yazmak size neler kattı ve yazı adına neler yapmak istiyorsunuz? 
-Duygu ve düşüncelerimi yazdıkça kendimi daha yakından tanıma imkânı buldum. Kendi kendimin farkına vardım da diyebilirim. Bu farkındalıkla açıldığım duygu dünyamda olanı biteni şiir, deneme, anı ve hikaye olarak kağıda yansıttım. Okuduğum kitaplar hakkında okuyucu gözüyle yaptığım değerlendirmeler, kitapları zihnimde kalıcı kıldı. İnsanlarla empati kurarak kendi hayatımın dışındaki yaşam şekillerinin içine girdim. Özümsediğim her varlık beni daha bir olgunlaştırdı. İnsan, evren kadar geniş, evren kadar keşif isteyen, evren kadar şaşırtıcıydı. Yazdıkça içimde büyüyen duygular daha da arttı. Hamlığım azaldı. Yangınım arttı. Baktığım her şeyin birden çok boyutunu görmeye başladım. Bakış açım genişledi. Kişilerle değil olaylarla ve fikirlerle alakam kuvvetlendi. Bu yüzden de yazmayı seviyorum. 
-Teşekkürler.... 
-Bu söyleşi için ben de size teşekkür ederim. 


Elif Zeynep Çiftçi 

Yorumlar