DEMET TEZCAN KAYSERİ’DEYDİ

Kayseri İlim Hikmet Vakfı ile birkaç yıl önce Berceste dergisinin sahibi İbrahim Şahin’in Esma-ül Hüsna sohbetine katıldığımda tanışmıştım. Bu defa vakfın taşındığı yeni binasında, yine aynı konuyu dinlemek üzere davet edilmiştim.  Her anını zikir muhabbetiyle geçirdiğim sohbetin sonrasında vakfın kadın komisyonu görevlisi Esra Hanım 05.12.2011 pazartesi günü saat 13.00 de “Resulün Hayatından Hayatımıza Damlalar” konulu bir konferans ile Gazeteci yazar Demet Tezcan’ı konuk edecekleri duyurusunu yaptı. Ayrıca o gün aşure ikramı olacağını da duyurdu. Dikkatimi çeken şey, hanımların kendi aralarında sessizce görev dağılımı yaparak aşure için malzemeleri paylaşmalarıydı. Anlaşılan yardımlaşma bilinci bu hanımlar arasında yerini almıştı.
O gün geldiğinde 1971 Kayseri, Tomarzalı, evli üç kız çocuğu annesi Demet Tezcan ile tanışmak için vakfa erken gittim. Ne de olsa hemşeriydik… Gitmeden önce kendisiyle alakalı biyografik bilgileri ve çeşitli konulardaki konferanslarını da izlemiştim.
Tezcan konferanslarındaki duruşunun aksine sıcak ve samimi tavırlarıyla dikkatimi çekti. Kendisiyle görüşmek isteyenlere zaman ayırıyor, onlarla sohbet etmeyi seviyordu. Sorulursa konuşuyor yoksa sadece dinliyordu.
İlim Hikmet Vakfı konferans salonunda gerçekleşen programda, rağbetin fazla olması sebebiyle sandalye ve tabure ilavelerine rağmen hanımların kimileri ayakta kimileri de yerlere oturarak programı izlediler.
Hz. Hüseyin’i anlatan ilahilerin okunmasıyla başlayan programda, Kur’an tilaveti ve Hazreti Fâtıma ile kızı Zeyneb’i konu alan mini tiyatro gösterisinden sonra Demet Tezcan konuşmacı olarak davet edildi.
Tezcan konferansa, efendimizin hayatından kesitlerle, onun kızları ve torunlarıyla olan sevgi dolu ilişkilerini anlatarak başladı. Kızı işini yaparken torunlarıyla ilgilenen, onları öpen- koklayan, koşup oynayan, torunu sırtına çıktığı için rükusunu uzatan ve kızına: “Onların ağlamasının beni çok üzdüğünü bilmiyor musun” diye sitem ederken her yönüyle dede refleksi taşıyordu efendimiz.
Tezcan, efendimizin torunlarından Hüseyin’e olana bağlılığını ve Kerbela’ya uzanan tarîhi kesiti bir saat boyunca konuştu. Anlattığı her olayın, gözlerinden adeta film şeridi gibi geçtiğini hissettiriyordu. O anlatırken sanki o yıllara gidiyordu. Aklı, duygusallığını hep bastırıyordu. Duruşuyla ve anlatışıyla öncü bir kişiliği vardı.
Yezid’i anlattı uzun uzun.  Kerbela’da Peygamber torununun katliamını kabullenemiyordu.  Yaratan’ın ve tarihin hükmü uygulanmıştı ama zamanın gerisine gidebilse göğsünü siper edecek kadar savaşçıydı. Nedense her muharrem hiç okumamış gibi Kerbela’yı, zalim Yezid ve insanlığını yitirmiş komutanlarını bir kez daha okumaktan alamıyordu kendini.
“Ben Peygamberin torunu değil miyim?” diyen Hüseyin, anlattıkça canlanıyordu gözünde. Peygamber efendimizin göz aydınlığı, yürek sevinci torunu Hüseyin’in Kerbela’nın en kanlı yerinde baba, eş, abi resmine bakıyordu sürekli. Günler süren kuşatmada aç ve susuz kalmış çocukları anlatıyordu.  Çocukların feryadı karşısında kadınların umut arayan bakışlarını resmediyordu.  Çaresizlik içinde eli kolu bağlanmışlığı tablolaştırıyordu… Az ötedeki Fırat nehrine bariyer olmuş zalimin daha zalim askerleri… İhanet ağında küçücük evlatlarının birer birer katledilişine tanık olan bir babaydı Hüseyin. “Allah’ım önce bizi çağırdılar şimdi de öldürüyorlar, aramızda hükmü sen koy” diyerek az sonra kavuşacağı Rabb’ine yüreğindeki acıyla ilticada bulunan bir baba…
Kızkardeşini sakın bizden sonra: “Elinizi yüzünüzü yolmayın” diye tembihleyen bir abiydi Hüseyin…
Aktivistti Tezcan. Kah Hz. Musa'yla denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömüyor kah Hz. Yunus (a.s.) ile balığın karnındankurtuluyor kah da Hz. Yusuf ile birlikte kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan çıkıyordu.  Tarihi kaynaklar Muharrem ayı ve aşure gününe dair pek çok hadise aktarmış olsa da Kerbela’ydı  ilk akla gelmesini istediği…
Hz Hüseyin’in zalim yöneticiye karşı tavır alışı, karşı çıkışı ve bu uğurda ailesiyle, evlatlarıyla canını verinceye kadar mücadelesi ve mazlum bir topluluğu hain bir topluluğun zalimce ihanet ağının içine çekmesi ibret vericiydi her yanıyla.
Muharrem ayında gerçekleşen kıyam hareketlerinin ilki Kerbela ancak ondan sonrakiler de daha az acımasız, daha az kanlı değildi. Hicri 1400 yılında (1979 ) Cüheyman el Uteybi’nin kıyamından, günümüzde Müslümanlara yapılan zulümlerden de kısaca bahsetti.
Konferansın sonundaki soru cevap faslı ve okunan şiirden sonra gelen izleyenlere aşure ikramında bulunuldu.
Demet Tezcan daha sonra, Anne Üşürüm Yokluğunda, Bir Çığır Öyküsü: Şule Yüksel Şenler ve Yola Düşünce isimli kitaplarını okurlarına imzaladı.
Ben de Esra Hanım’a İlim Hikmet Vakfı’nın program takvimi hakkında konuşmak ve bilgilenmek istediğimi söyledim. “Sizi programı hazırlayan hocamızla tanıştırayım” dedi. Tanıştırdığı hoca Ali Dursun’du...
Kendisiyle daha önce telefonla konuşmuş ve Rasim Özdenören kitabını istemiştim. İkimiz de isimlerden birbirimizi tanıdık… Tanışmış olmanın memnuniyetiyle de ayrıldık.
Gün ikindiden akşama doğru yürürken gece mazlumların gözyaşlarını saklamaya hazırlanıyordu…


Sergül VURAL

Yorumlar