NİĞDE’DE BİR İLK… YAZSANBİR ŞİİR AKŞAMLARI

Niğde, benim için bebeklikten ilkokul 3. sınıfı bitirene kadar soluklandığım çocukluğumun şehridir. Ne zaman hatırıma gelse, siyah beyaz renklerle canlanan nice hatıralar bir film şeridi gibi serilir gözlerimin önüne. Demiryolu rayları arasında sek sek oynadığım o günlerde, kâh bahçemizdeki kirpileri izlerken yaşadığım şaşkınlığı, kâh salıncakta sallandığım günleri kâh bana yemek yedirebilmek için kameriye içinde mahallenin çocuklarına annemin tertiplediği piknikleri hatırlarım. Aradan geçen zaman özlemimi hiç azalt/a/madı.
Yazarlar ve Sanatçılar Birliği (YAZSANBİR) tarafından Niğde'de ilk kez düzenleyecekleri şiir şöleni için davet edildiğim gün ise bu özlem adeta şahlandı içimde. Kibar Ayaydın beyefendiye katılacağımı söyledikten sonra zaman benim sabırsızlığıma hiç aldırmaksızın adeta ağır bir yükü taşırcasına yavaş geçti.
Bekir Oğuzbaşaran, Vedat Ali Tok ve eşimle birlikte Kayseri’den ayrıldığımızda vakit Cumanın bereketini çoktan yüklenmişti. Niğde’ye yaklaştıkça içimde biriken tüm heyecanlar oraya vardığımızda zirve yapmıştı. Önce doğduğum evi görmek istedim. Aradan geçen 41 yıl beni büyütmemişçesine soluklandım hatıralarımın arasında. Kısa bir ziyaretti bu ama bendeki etkisi zirve yapmıştı. Programa yetişmek için alelacele birkaç fotoğrafla anı belgelemekle yetinmek zorundaydım.

Akşamın ilk vakitlerinde buluştuğumuz gönül dostlarıyla, muhabbet tadında her lokma bir başka güzeldi. Zaman üzerinde ki yükü atmışçasına ilerliyordu. İl Kültür Merkezine gittiğimizde hınca hınç dolu bir salonla karşılaşmak hepimizi şaşırttı. Şiir soluklanmak için programı izlemeye gelen Niğdeli şiir severler genç yaşlı demeden salonda yerini almıştı. Birçok Anadolu şehrinde olduğu gibi okullardan öğrencilerle emrivaki izleyiciyle salonu doldurma gereği duymamıştı programı hazırlayanlar. Salon potansiyel izleyiciye yetmemişti. İzleyenlerden bir kısmı programı ayakta izlemek zorunda kaldı.
Programın sunucusu, Umut FM programcılarından olduğunu öğrendiğim Alparslan Ali idi. Profesyonel sunumu ile daha ilk başta dikkatimi çekti. Şiir dinletisinin besmelesini Abdurrahman Adıyan ile bir terzinin dünyasında yaptığımız uzun bir yolculukla çektik. “Düğmele beni kalbinle ey sevgili” nidası içsel dünyamızda yankılandı.
Kentlerin manevi tapularını şairler inşa eder, diyerek söze başladı Ahmet Tevfik Ozan. Said Nursi hazretlerinin "zeval-i elem dahi lezzettir." dediğini hatırlatarak,  Niğde Tarım Cezaevindeki mahpusluğundan söz etti. Medine şiirini sunarken hürriyet içinde Niğde ye gelmenin güzelliği sarmıştı benliğini.
Genç bir yetenekti Ali Rıza Kaşıkçı. Gönül tasından muhabbet sundu cömertçe. Olgun bir ruh haliyle işlediği şiiriyle ayrılık yollarında duygu sağanağında ıslattı. Hz. Yusuf’tan, Hz. Yunus’a kadar çile ile sabır arasında gidip geldik geçmişin yollarında.
Hikemi tarzıyla bilgi birikimini şiirle ustaca buluşturan Bekir Oğuzbaşaran’ın şiir tanımını, yine şiirle dinlemek, geçmişten günümüze edebi ve kültürel değerlerin harmanını toplamaya eşdeğerdi.
Maveradan sesler taşıyan Bülent Acun, istiklal ve istikbal şairi Mehmet Akif Ersoy yılının son deminde onu anmak ve anlamak adına bir koşma okudu. Acun, şiirde şuuru şiar eden şair, dediği Ersoy için yazdığı şiiri okurken mısraının birini değiştirerek Fransa Meclisinin Ermeni Soykırımının yapılmadığını söyleyenlere karşı cezai müeyyide uygulanmasını sağlayacak yasa teklifini kabul etmesini protesto etmeyi de ihmal etmedi.
Milli gazete yazarlarından Cevat Akkanat, Niğde’nin kültür sanat adamlarına teşekkür ettikten sonra Korku Islığı isimli kitabından 1986 yılında yazdığı “Ustalık” başlıklı şiiriyle delikanlı Cevat’ın duygularını gün yüzüne çıkardı. Bu günlere geleceğini daha o günlerde biliyormuşçasına “Taş çıkartmalıyım ustalıkta” diyordu şiirin son mısraı.
Fatih Budak, sesi soluğu hür ufuklarda yankılanan  “İskilipli Atıf Efendi” şiiriyle çıkardığı zaman yolculuğunda, baygın papatyalarla mazlum duruşlar içinde yağlı urganın aldığı canın resmini çizdi hafızalara. Firdevs’e uzanan bu zaman dilimi ibretlik bir maceranın canlanışıydı.
Hasan Erkan, gecenin sürmeli gözlerinden yârin resmini çalarken çocukluğa uzanan bir hikâyenin kapısını araladı.
Hatice Yağmur, hayata sımsıkı tutunmuş bir öğretmenin asaletini taşıyordu.
İbrahim Yolalan, Uçuk Havarinin Son İtirafı’nda elleri ıhlamur kokan berber çırağından son kez doğacak güne kadar; kaynayacak ırmaklardan yedi gün yedi gece vurulacak davullara kadar uzanırken, “Ne çok Tanrı yağacak” diyerek insanı tefekküre sürükledi.
İhsan Uğraş, güzel bir koşmayla duygu ikliminde gönülleri ıslatırken, İsmail Özmel “Ne Güzelsin Boğaziçi” diyerek Niğde’den sağdığı güzelliklerle İstanbul’a doğru bir yolculuk yapmamıza vesile oldu.
Mehmet Baş, şiiri kıymık gibi beyninde taşırken fikir atmosferindeki anaforları “Korsan Yürüyüş” ile şiirine yansıtmıştı.
 “Sonra Issız” diyen Murat Soyak şiiriyle fay hattında kırılan yüreklerin deprem gerçeğini hüzün ikliminde sundu.
Erdal Noyan, Gökhan Demircioğlu, Fikret Dikmen, Harun Kaya, Hüseyin Kirişçi, Hüseyin Taşova, İbrahim Eryiğit, İbrahim Şaşma, Sabri Özdağ, Serdar Şahin programın diğer şairleriydi.
Son olarak “Semavi ilhamlarla şiirinin dokusunu işleyen, akşam hüzünlerine gözyaşlarından inciler dizen, sevmesini bilenlere Süveyda ile yol gösteren zaman ve mekân ötesinin şiirine talip, Kayseri’den aramıza katılan değerli hanımefendi şair ve yazar” diye davet edildiğim programda, mazinin kundağından derlediğim bir şiirle davete icabet ettim.
İl Kültür Merkezi'ndeki şiir şöleninde Vali Âlim Barut’tan Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’a kadar, Cumhuriyet Başsavcısından kurum müdürlerine kadar açılan seyirci yelpazesi, Niğdeli şiir severlerle beraber programı ödül töreni de dâhil sonuna kadar izledi. Bu Niğdelilerin ve Niğde’ye hizmet edenlerin kültür sanata verdiği değerin bir göstergesiydi.
Etkinlik düzenlemek emek ister. Yazarlar ve Sanatçılar Birliği (YAZSANBİR) başkanı Hayrullah Eraslan’ın ve Halil İbrahim Tongur beyefendinin ev sahipliğinde emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarım.

SERGÜL VURAL

Yorumlar