Kayseri sevdalısı romancımız: Süleyman SAĞLAM



Kayseri’de roman konusunda en önemli isim hiç şüphesiz ki Süleyman Sağlam’dır. 1936 yılında Kayseri’de doğan Süleyman Sağlam, çocukluğunda ve gençliğinde yaşadığı birçok olayı ayrıntıları ile hatırlıyor. Hatta aile büyüklerinin anlattıklarına da hakim olunca 100 yıl öncesinin Kayseri’sini bile onun dilinden duyma imkanına sahip oluyorsunuz.
Çitlenbik Yayınlarından 2012 yılında Süleyman Sağlam’ın en ünlü romanı “Dağı Dağa Kavuşturan” yeniden basıldı. Bu durum bir romancı için muhteşem bir şey olmalı…  Hele ki 1961 yılında İstanbul Üniversitesini bitirmiş, uzun yıllar avukatlık, baro başkanlığı, siyasi bir partinin il başkanlığı gibi görevleri üstlenmiş, yazı hayatına da bu yüzden geç başlamış bir romancının hayatına bu güzel romanları sığdırması ve yazmak için büyük bir irade koyması gerçekten muhteşem bir şeydir.
“Dağı Dağa Kavuşturan” romanının bu yeni baskısını vesile ederek Ayhan Gülsoy, İrfan Birol ve Faruk Yaman Beyefendilerin eşleriyle katıldıkları bir dost meclisinde bir araya geldik. Süleyman Sağlam’dan müjdeli haberler aldık. Bugüne kadar Dağı Dağa Kavuşturan romanı dışında “Üç Neslin Hikayesi”, “Sarıgöl’ün Atları”,  “Yılanlı Dağı” gibi romanlarıyla dört romana imza atan Süleyman Sağlam, beşinci romanını da bitirmişti. Bu arada 2004 yılında Dağı Dağa Kavuşturan romanının İngilizce’ye çevrilip “Embracing the Mountains” adıyla ABD’de yayınlandığını da söylemeliyim. Yine bu romanın sinemaya aktarılması için de bazı çabalar olduğunu biliyorum.
Bu yeni romana Süleyman Sağlam isim düşünmekte meşguldü. 1900’lü yılların başında geçen olaylar silsilesinin 1917 Bolşevik İhtilalini de kapsayacak şekilde ilerlediği romanda bir esirin hayatını ve Rusya’dan kaçışını anlatıyormuş. Bu heyecanlı konunun kahramanı ise kendi aile büyüklerinden olan, Kayserili bir şahıs, Ahmet Çiloğlu imiş. Ahmet Çiloğlu, Sibirya’da bu yıllarda altı yıl esaret hayatı yaşamış.  Süleyman Sağlam, sohbetimizde romana “Esir Yolu” veya “Büyük Kaçış” gibi isimleri düşündüğünü ama daha kesin kararını veremediğini söyledi.
DOST MECLİSİNDEN NOTLAR
Süleyman Sağlam’ın yazarlığı kadar meşhur bir yönü de hoş sohbetidir. Maalesef ki bunu sadece onun dost meclisine katılan dostları bilirler. O günkü dost meclisimizde Faruk Yaman Bey, aslında her başarılı erkeğin arkasında bir güçlü kadın vardır diyerek Süleyman Sağlam’ın eşi Atike Sağlam’a dikkat çekerken biz de yıllar yılı gözlemliyoruz ki Atike Abla, bu tanımlamaya dosdoğru uymaktadır. Hatta aynı çevrede büyüdükleri için romanlarda geçen birçok olayı Atike Abla detaylarıyla hatırlamaktadır ve romanın nasıl gelişmesi gerektiği konusunda da fikir sahibidir. Atike Abla, Süleyman Ağabey yazı işini gevşettiği zaman ona “Git dersine çalış” diye uyarıda bulunurmuş. Ve tabii ki yazılan her satırı Süleyman Ağabey’in Atike Abla’ya okuduğunu ve onun da büyük katkılar sağladığını tarihe bir iz düşmek adına buraya not edelim.
Sevgili Ayhan Gülsoy, bizlere “Dağı Dağa Kavuşturan” romanından nefis betimleme (tasvir) örnekleri okudu. Bizlerin daha önce defalarca okuduğu bu romandaki betimlemeleri Ayhan Gülsoy’un gözlemleri ile bizlere sunması, aslında yazarın ayrıntılara ne kadar indiğini ve ne kadar büyük bir gözlemci olduğunu bir kez daha gösterdi. Ben ise yıllar yılı Süleyman Ağabeyin bildiği hayvan çeşitliliğine, kuş, böcek, çiçek ve ağaç türlerine hayranımdır. Çoğumuzun böcek, çiçek, kuş deyip geçtiğimiz kavramların aslında ne büyük detaylar içerdiğine şaşırıp kalırsınız.
Sevgili İrfan Birol ise kitabı sadece bir para kazanma unsuru olarak görmenin yanlışlığını anlattı. Aslında çok haklıydı. O mecliste bulunanları heyecanlandıracak bir tek husus vardı, o da yarınlara kalma arzusu. İnsan ömrünün bu kısacık diliminde yaşadık ama bizden sonra gelecek kuşaklar acaba bizim eserlerimize ulaştıklarında bizi tanıma fırsatı bulurlar mı? Aslında kitabın ölümsüzlük şerbetinden içmek için hepimiz de çırpınıyoruz.
SÜLEYMAN SAĞLAM’IN “YILANLI PROJESİ”
Süleyman Sağlam’ın romanlarında da hayatında da Yılanlı Dağının önemi çok büyüktür. Hatta bu dağın adını romanına taşıyacak kadar büyüktür. Özellikle de Kulaklı Bağları… Süleyman Ağabey, oradaki her kayayı adıyla bilir, oradaki karadutları, susam ağaçlarını bir bir sayar… Sallıbayır’dan Koyun Baba’ya kadar her muhiti karış karış size anlatabilir. Hatta bir zamanlar Yılanlı’da Kayseri’nin meşhur (!)  “Lanneo” kebabını pişirdiklerine de şahit olmuştuk.
Şimdi Süleyman Ağabey, Yılanlı bölgesinin eski zamanlardan izler taşıması ve bugünkü halinden kurtarılması için bir proje hazırlamış. Orasının Kayseri’nin ağaçlarla kaplı ve bağlarla bezenmiş bir güzide diyarı olmasını canı gönülden diliyor ve detaylı bir projeyi de dillendiriyor. Bu şehrin yöneticilerin bu sese kulak vermelerini dilerim. Çünkü karşımızdaki insan bir “Kayseri sevdalısı romancı”… Onun ufak tefek kaygıları yok. Büyük düşünüyor. Sallıbayır’dan Koyun Baba’ya kadar bağlarla süslenmiş, ağaçların gölgesinde insanların oturduğu, yollarında insanların yürüyüş yaptığı harika bir “doğal park” alanı hayal etmiş. İnşallah bu proje gerekli desteği bulur ve Kayseri sevdalıları, Kayseri’nin değerlerini bir bir ortaya çıkarırken, eskilerden kalan güzellikler de böylece yok olup gitmez. Beton yığınlarından örülü bir şehir her gün bizleri yiyip bitirirken Yılanlı gibi doğal bir park alanının ortaya çıkması onun en büyük hayalidir. Bu sese kulak verilsin, başka bir şey istemem. 
S.Burhanettin AKBAŞ

Yorumlar