Aylık edebiyat dergisi Hece, yeni yıla ‘Muhammed İkbal özel sayısı’ ile girdi


Aylık edebiyat dergisi Hece, yeni yıla ‘Muhammed İkbal özel sayısı’ ile girdi. Arşiv niteliğindeki sayıda, ‘Şark’tan haberler veren’ İkbal, daha çok şair ve düşünce adamı kimliği ile ön planda olsa da kuşatıcı bir bakışla bütün yönleriyle ele alınıyor.
20. yüzyıl, yaşlı dünyamızın şahit olduğu bütün asırlar içinde ayrı bir yerde duruyor. İnsanlık tarihindeki bütün savaş ve yıkımlar, el birliği edip geçtiğimiz asrın yakasına yapışmış gibidir. Hal böyle olunca asrın dertlileri de başka başka coğrafyalardan sesini duyurmuş.
Muhammed İkbal, Asya’nın güneyinden gür sesini bugüne ulaştıranların başında yer alır. Aydınlık bir dünyaya giden dikenli yollardaki taşları ayıklayanlardan biriydi İkbal. Yoldaki işaretçilerdendi. Hayatı, eserleri, fikirleri ve çilesiyle bugünü işaret eden bir öncüydü. Şiirlerinde Mevlânâ’nın etkisi derin bir şekilde hissedilirken, yaşadığı dönem itibarıyla dertleri ve ızdırabında onu Mehmet Âkif ile kol kola görürüz. Belki de bu yüzden, Tâceddin Dergâhı’nda otururken eline ilk kez İkbal’in bir kitabını alan İstiklal Şairi, o Farsça şiirlerde kendi sesini, Safahat’ında terennüm ettiği dertleri bulacak; sanki kendi yarasına dokunmuş gibi “Bu benim.” diyecektir.
‘BÜTÜN ŞARK UYKUDA İKEN’
Ne yazık ki Türk edebiyatında ve düşünce dünyamızda Muhammed İkbal’in sesi, soluğu ve etkisi hayli az. Aylık edebiyat dergisi Hece, bu eksikliği ‘Muhammed İkbal özel sayısı’ ile kapatmaya çalışıyor. ‘Boyun Eğmeyen Ateşin Dili’ başlığı altında İkbal, daha çok şair ve düşünce adamı kimliği ile öne çıksa da bütün yönleriyle mevcut.
Beş bölümden oluşan özel sayı, İkbal’in hayatı, kişiliği ve düşüncesi etrafında yapılan değerlendirmeler ile başlıyor. Bu bölüme katkıda bulunan her yazar, kendi peneceresinden bir İkbal portresi çiziyor. Ahmet Albayrak, bir şair ve aydın olarak İkbal’i resmederken, Veli Urhan, onun fikirlerini Leibniz’in ‘Tanrı-Evren’ tasavvuru ile birlikte okuyor. Alev Erkilet, İkbal’in İslamcılık düşüncesini, Abdüllatif Tüzer modernlik paradoksunu çözmeye çalışırken, onun ‘manevî demokrasi’ kavramına da açıklık getiriyor. Süleyman Hayri Bolay, Celal Soydan, Süleyman Uludağ, İbrahim Gürses, Hicabi Kırlangıç, Mustafa Kara ve daha birçok yazarın değerlendirmelerinin yer aldığı ilk bölüm İkbal’in düşünce dünyasına nüfuz etme adına hayli zengin veriler sunuyor.
“Bütün şark uykuda iken” hayat terennümleriyle ‘Şark’tan Haber’ler veren İkbal’in şiirinin ele alındığı ikinci bölümdeki değerlendirmelerde yine onun hayatı ve kişiliği ağır basıyor. Bu bölümde, Ali Galip Yener’in, İkbal’in ilk oğluna ithafla yazdığı ‘Câvidnâme’sinden hareketle onun şiirini etkileyen Batı’lı şairleri tesbite çalışması ilgi çekici. Mustafa Şahin’in, İkbal şiirlerinde benlik ve nefs kavramının kullanılışı ile ilgili çalışması da öne çıkan değerlendirmelerden. ‘Allâme İkbal’in şiirlerine ayrılan ikinci bölümde neredeyse bütün inceleme yazıları onun bir dizesine gelip dayanıyor: “Aşka güzelliği biz öğrettik / Varlık teline ilk mızrabı vuran biziz.”
HEM ‘ALLÂME’ HEM ‘SİR’
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın da bir yazıyla katkıda bulunduğu ‘Soruşturma’ bölümünde ise aralarında Celal Fedai, Atasoy Müftüoğlu, Nazif Gürdoğan ve Mustafa Şerif Onaran’ın da bulunduğu yazar ve şairlerin değerlendirmeleri yer alıyor. Zengin bir kaynakça ile sona eren derginin albüm bölümü, İkbal’in ailesi ve hayatına dair fotoğraflar ile özel sayıyı daha da değerli kılıyor.
Muhammed İkbal özel sayısının en önemli özelliği, Asya’nın bu coşkun sesinin hem Doğu’ya hem Batı’ya bakan yüzüyle birlikte kucaklanması. Arşivlik dosyada İkbal, hem ‘Allâme’ hem ‘Sir’ unvanını isminin önüne getirten yönleriyle karşımıza çıkıyor. (0312 419 69 13)
Kaynak:

Yorumlar