TEVHİDİN
ZORUNLU KILDIĞI HİCRET
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Peygamber Efendimiz'in, hicrette
Sevr mağarasından Hz. Ebu Bekir'le birlikte ayrılırken son defa Mekke'ye doğru
dönüp şöyle seslendiği rivayet edilir: “Ey şehir, senden çıkarılmasaydım
vallahi seni terk etmezdim!”
İnsan doğası gereği doğup büyüdüğü
mekana ünsiyet edip bağlanır. Zaman içinde mekanla arasında güçlü bir bağ
oluşur. Bu mekan güzel olmasada, eksiklik, zorluk ve güçlükleri de olsa sonuç
değişmez.
Peygamber Efendimiz için de Mekke
böyleydi. Bir peygamber olarak O'nun manevi yönünü hissetmiş olmalıydı. Esasen
Onu Mekke'ye bağlayanda bu manevi atmosferdi. Bu atmosferi oluşturan yapı ise
Kabe idi. O, Kabe'yi görmeden edemiyordu. Şehirden çıkıp Nur dağına çıksa bile
kalbi Kabe'de olarak oradan O'nu seyrediyordu. O gün ilk vahyin geldiği Hıra
mağarasından bugünkü gibi beton yığıntılara boğulmamış Mekke'deki Kabe'yi net
olarak görüyordu.
Aslında Kabe'nin etkisi
Mekke'de yaşayan herkeste vardı. Zira
geleneksel olsada yolculuk sonunda Mekke'ye dönüşte Mekkeliler, evlerinden önce
doğru Kabe'ye gidiyorlardı. Kabe'yle hasbıhalden sonra evlerine dönüyorlardı.
Gidip Kabe'nin cazibesine şahit olanlar bugün bile O'nun cazibesini net olarak
algılamaktadırlar. Tekrar tekrar gitme isteği bu cazibedendir. Orada yaşasanız,
o kutsal yapıyı görmeden siz şehre sığmazsınız.
Peygamber Efendimiz'de Mekke'de her
zaman Kabe'nin yanında olmak, O'ndan ayrı ve uzak kalmak istememişti. Onun için
Hz. Hatice'yle evlendiğinde Kabe'ye yakın yere taşınmıştı. Peygamberliğin ilk
yılları, peygamberliğini ve İslamı anlatmakta mekan olarak Kabe'ye yakın ve
oradan görülen Erkam'ın evini kullanmıştı. Burada Kabe'yi görerek namaz kılmış
ve kıldırmıştı.
Böylesine bağlı olduğu Mekke'den
dolayısıyla görmeden edemediği Kabe'den zorunlu olarak çıkarılmıştı Peygamber
Efendimiz ve duygularını böyle ifade etmişti: “Ey şehir, senden çıkarılmasaydım
vallahi seni terk etmezdim!”
Bir anlamda hem müşrik hemde
müslümanların çok zor ihtimal olarak gördükleri fetih sonunda gerçekleşecekti.
Peygambr Efendimiz çok sevdiği bu
şehirdeydi artık. Hemde herkesin üstünde muzaffer bir komutan olarak.
Hudeybiye'yle görmesini engelledikleri Kabe'ye kavuşmuştu, Kainatın kare
şeklindeki mücessem kalbini putlardan temizletmek fetihte ilk işi olmuştu.
O'nun bu kadar sevdiği, ünsiyet
ettiği Mekke'den ayrılmaması yeniden oraya yerleşmesi beklenendi. Dini kurum
olarakta bunun böyle olması gerekirdi. Ama Efendiler Efendisi zorla
çıkarılmasaydı kesinlikle terketmeyeceğini söylediği Şehri, bir engel, bir
zorba güç olmadığı halde yeniden terkedecekti. Fetihten sonra hepsi on beş gün
kalmıştı Mekke'de.
Mekkeli müşrikler, yönetim mekanı
olarak Kabe'nin yakınındaki Daru'n-Nedve adını verdikleri binayı
kullanıyorlardı. Orada Kabe'ye yönelmenin uzağında yönetim işlerini görüşür;
Kabe'yi ise tavaf ederlerdi. Onlar için Daru'n-Nedve ayrı Kabe ayrı idi.
Efendimiz'in Daru'n-Nedve'yi yada
benzer bir mekanı kullanması Kabe'yi ikinci plana itecekti. Müşriklerin
yaptıklarının aynısı yapılmış olacaktı. Kabe'nin ise mekan olarak kullanımı
olmazdı. Tavafın yapılmadığı bir an yoktu. Kabe'nin dışında kullanılacak ikinci
bir yapı tevhid esasına aykırılıktı. Erkam'ın evi o günkü şartlarda böyle bir
aykırılık getirmiyordu.
İnsanlara
tebliğ edip anlattığı, getirdiği dinin esasları O'nu çok sevdiği Mekke'den
tekrar Medine'ye döndürecekti. Dini adına Mekke'den çıkmak zorunda kalan
Peygamber, fetih sonrası bu defa yine dini adına ama başkalarının zorlaması
olmadan yeniden Mekke'den çıkmak zorunda kalacaktı.
Aksi durmda “Ey şehir, senden
çıkarılmasaydım vallahi seni terk etmezdim!” sözünü samimi olarak söylememiş
olacaktı. O bir peygamber olarak içtensiz tek bir harf bile söylememiştir. Aksi
durumda O'nu, bir siyasetçi konumuna yerleştirmiş oluruz.
Yorumlar
Yorum Gönder