BATI,
OSCAR’LA İRAN’A ‘ARGO’ KONUŞTU
Hasan TÜLÜCEOĞLU
‘Çiçeği
burnunda’ diye tabir edilen yeni girdiğim gençlik çağının başında, bir yılı
aşkın süreyle televizyona hakim radyo ajanslarından ve siyah beyaz ekranlardan
tüm bültenlerin değişmez haberi, İran’daki ABD’li rehinelerdi. Siyah beyaz televizyon ve radyolarda
rehinelerin nerdeyse öldürüldüler endişesi uyandırılırdı. Bu endişe ve merak
ihtilali bile unutturmuştu.
2013’ün
Oscar’ını alan ‘argo’ filmi kırk yaşın üzerindeki herkesin çok iyi hatırladığı
rehine krizinin görüntü ve anlatımıyla başlıyor.
Her
nasılsa Kanada konsolosluğuna sığınan üst düzey altı kişilik ABD’li diplomatın,
CIA’nın derin planıyla İran’dan kaçırılışı filmin asıl konusu. Meğer CIA, bilim
kurgu konulu bir film çekme senaryosuyla İranlı yönetici ve diplomatları argo
ifadeyle ‘ti’ye almış. Bu, yöntemi sürekli işletebilmek içinde bugüne kadar
gizli tutulmuş. Filmde bu gizliliğe ve bunun sır olarak saklanmasına özellikle
vurgu yapılıyor.
Şahsi
görüşüm film, görüntü, anlatım ve sanatsallığı açılarından Oscar’ı hak etmiyor.
Batı dünyası bu filme, İslamofobi gündemde olduğu ve İran’ın Batı karşıtlığı konumu itibariyle siyasi
olarak Oscar vermiş.
Filmin
bütününe bu iki olgu yansıtılmış. İki defa ezan okuma sahnesine rağmen derin
bir islam karşıtlığı, müslüman dışlanmışlığı yayınlaştırılmış. Ezan sahneleri
ister istemez bana bizim Türk filmlerini hatırlattı. Pek azda olsa vakti ifade
etmek için kullanılır ezan sahnesi Türk filmlerinde. ‘Argo’daki ezan
sahnelerinde bir Türk filmini izliyorum şüphesine kapıldım. Ben Affleck’i bir
anda bizim Türk jönlerinden biri zannettim. Demek ki sinema yapanlarımızın
dünyası, dünya görüşü ve kendi müslümanlıklarına bakışı bir Batılınınkinden
farklı değilmiş. Abartmıyorum isterseniz bu filmdeki bu iki ezan sahnesi ile
yerli yapım herhangi bir filmdeki ezan sahnesini karşılaştırmalı izleyin bana
hak vereceksiniz. Ama bu, korkunç bir gerçeğin de ortaya çıkmasıdır biliyor
musunuz?
İran’ın
korkunçluğu, aşırı baskıcılığı, anti demokratlığı ve insan acımasızlığı
cahillik ve yobazlığı özellikle kare kare anlatılıyor. Halktan insanlar bile Batı
düşmanı ve canavarmış gibi gösteriliyor.
Bu
kareleri izlerken bizlere bile gerçekte Batı gözlüğü takıldığını, o gözle genelde
Doğu’yu özelde İran’ı Müslüman Arap ülkelerini gördüğümüzü fark ettim.
Ayasofya’da
çekilen sahneler bile oryantalizm ve hırıstiyanlık kokuyor. Bizim bildiğimiz
Avrupalılar, Türkiye’yi ifade etmede Ayasofya’yı değil ‘mavi cami’ dedikleri Sultan
Ahmet’i kullanırlar. CIA’nın Türkiye ayağı temsilcisiyle film kahramanımız Ben
Affleck, Ayasofya’da buluşur. Ayasofya
içindeki İsa ve Meryem ana resmi özellikle yansıtılır ekrana. Mihraba ve
minareye tahammülleri yoktur.
Rambo
filmlerinde işlendiği gibi ABD’li yetkililerin kendi aralarındaki çekişmelerde
yansıtılır filme. Bir CIA yetkilisi planı iptal ettirir. Her şey bitmişken
kahraman CIA temsilcisi Ben Affleck, ısrarla planı uygulamaya devam eder.
ABD’de harekete geçen CIA şefi olağanüstü gayretle başkanı bile ikna eder. Önce
onaylanmayan biletler son anda onaylanır.
Acımasız,
baskıcı, insanları vinçlerin ucunda sallandıran anti modern İranlılar son anda
gerçeği anlarlar; ama ABD’lilerin hızına yetişemezler. Yetişseler bile havaalanında
çalışan görevlilerin çoğu Batılı, uçak ABD yapımıdır. Pilot kalkış izni
verilmese bile Batılı olduğu için her halükarda kalkacaktır. Burada, İslam
dünyasının geri kalmışlığına, cahilliğine, Batı’ya mecbur oluşuna önemli bir
vurgu yapılıyor.
ABD’lilerin
kurtulma heyecan ve endişesi akıllı sahnelerle iyi işleniyor. Bir anda yakalandılar,
kurtuldular endişesine kapılı veriyorsunuz.
Yorumlar
Yorum Gönder