NAMIK
KEMAL’İN SUÇU NEYDİ?
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Böyle
bir soru, dizi enflasyonuna uğrayan
televizyon dünyamızdaki bir diziyi hatırlatsa da isminden etkilenmemekle
birlikte konunun toplumsallığı açısından dizi adı sorusuyla benzerlikler
taşımaktadır. Soru’nun oluşumunda ve verilebilecek cevaplarda her ikisi de
toplumsal olgu ve oluşumlar içerir.
Namık
Kemal’i genel çoğunluğumuz lise ders kitaplarında ‘vatan yahut silistre’ adlı
-ki edebiyat kitaplarında uzunca bölümleri yer alırdı- tiyatro eseriyle
tanırız.
Namık Kemal eserleriyle,
yazılarıyla bizde ‘hürriyet’ ve ‘vatan’ kavramlarını ilk defa gündeme getiren
bir şair ve aydınımızdır.
‘Vatan yahut silistre’ adlı eseri
edebi yön olarak biraz zayıf ve basit
kalmakla birlikte ilk defa ‘vatan’ ve ‘millet’ kavramlarını dile getirmesi
açısından önemlidir. Basitliğine rağmen o günkü şartlarda sahnelenmesi büyük
etki yaratmıştır. Zaten ne olduysa bu oyunun 1 Nisan 1873 tarihinde Gedikpaşa Tiyatrosu'nda
Güllü Agop kumpanyası tarafından sahnelenmesinden sonra olmuştur. Tiyatroyu
izleyenler oyunun yazarı Namık Kemal’e beklenmedik bir ilgi ve alaka
göstermişlerdir. Devamında ‘İbret gazetesi’ bu oyunu ve halkın ilgisini yayınlarıyla
gündemde tutmuştur.
‘Vatan’ ismiyle yazdığı bu oyunda Namık
Kemal, o güne kadar dile getirilip kullanılmayan vatan kavramını, vatan sevgisini,
vatan için kendini feda etmeyi, milliyet ve milletin önemini anlatır. Okuduğumuzda
bizleri de bu kavram ve duygular açısından derin bir şekilde etkileyecektir. Basitliği
bozulmadan bir senaryoyla filme alınsa bu film gişe rekorları kıracaktır.
O halde böyle güzel duygu ve
düşünceleri ifade eden bir eserin yazarı tiyatroda sahnelenmenin devamında
niçin tutuklanıp Magosa’ya sürgüne gönderilmiştir? Diğer ifadeyle Namık Kemal’in
suçu neydi?
Burada öncelikle dini değerler
ağırlıklı Osmanlı toplumunun ‘lale devri’yle birlikte devlet eliyle ‘batılılaşmaya’
başladığı siyasal ve toplumsal gerçeğini hatırlatmakta fayda var. Devletin ‘batılılaşma’
egzersizleri sonuçta ‘tanzimat dönemini’ doğurmuştur. Namık Kemal ‘tanzimat
döneminin’ yetiştirdiği bir aydındır. Tanzimat yaklaşımları da yetmemiş ve bazı
yeni yetme aydınlarımız özellikle yönetimde daha fazla özgürlük, hürriyet
bugünkü ifadeyle demokrasi istemişlerdir. Tanzimat uygulamalarına rağmen Batıya
karşı konumumuzda çokta fazla bir şey değişmemiştir. Bu gerçek karşısında bazı
aydınlar devlet yönetiminin daha çok hürriyetler sunmasını, özgürlüklerin
genişletilmesini, Osmanlı Sultanı’nın yetkilerinin azaltılmasını bir çözüm
olarak sunmuşlar ve buda bilindiği gibi ‘meşrutiyetlerin’ ilanlarıyla
sonuçlanmıştır.
Yönetimde hürriyet ve özgürlük
isteyenler ve bunu siyasal alana taşıyanlar içlerinde Namık Kemal’inde
bulunduğu ‘Yeni Osmanlılar’ı oluşturmuşlardır. Bunlar faaliyetlerini
sürdürebilecek ortamı ancak Avrupa’da bulabilmişlerdir. Namık Kemal, devlet
yönetimini hürriyet açısından eleştiren yazıları nedeniyle devlet göreviyle
İstanbul’dan uzaklaştırılmak istenmiştir. O bir Yeni Osmanlı olarak devlet
görevi almak yerine Avrupa’ya adeta kaçmıştır. Ancak grupta bir süre sonra
çıkan anlaşmazlık nedeniyle yurda dönmenin en iyi alternatif olduğunu
görmüştür. Tabir caizse Namık Kemal, sivri dilli birazda cesur ve sözünü
esirgemeyen bir yazardır. Bu tabiatı gereği yönetimi hep eleştirmiştir.
Tiyatronun sahnelenmesinden sonra
olay biraz daha siyasallaşınca yönetim, o günkü ‘eleştirel(muhalif) medyanın’
önde gelen isimlerini toparlayıp yayınlarına da son vererek sürgünle İstanbul’dan
uzaklaştırmıştır.
Ama devlet, bugünün aksine o gün
yetişmiş insanına her ne olursa olsun değer vermiştir. Abdülaziz’in kanlı bir
darbeyle devrilmesinden sonra tahta çıkan Sultan V. Murat zamanında Namık Kemal
affedilerek İstanbul’a dönmüştür.
Zannedilenin aksine Namık Kemal’i
sürgüne gönderen Sultan II. Abdülhamit değildir. Aksine Abdülhamit, Namık Kemal’i
‘meşrutiyet’ ilanında ona değer ve önem vererek anayasayı hazırlayacak ekibe
almıştır.
Namık Kemal, kayıtsız şartsız
batılılaşmayı kendine hedef edinmiş Osmanlının haylaz, heyecanlı, söz dinlemez
‘Yeni Osmanlı’ çocuğudur. Bu yapısı, Sultan Abdülhamit tarafından anayasa
göreviyle taltif edildiği halde bunu görmeyip hararetli hürriyet duygusuyla
Abdülhamid’i açıkça eleştiren hatta tehdit eden şiirini mecliste okumasını
sonuç verir.
Abdülhamit buna karşılık koruyucu
devlet yaklaşımıyla bu değerli insanını sürgüne değil devlet göreviyle İstanbul
dışına gönderir.
Devletin kendine bu yaklaşımı
karşısında zaman içinde Namık Kemal, bazı şeyleri anlamış olmalı ki o zaman devlet politikası
olan ‘İslam Birliği’nin önemini dile getirdiği ‘Celalettin Harzem Şah’ oyununu
yazar. Bundan dolayı Abdülhamit tarafından taltif edilir.
Bulunduğu görevlerde devlet ve halk
adına önemli ve büyük hizmetler yapar. Kendi isteğiyle görev aldığı ‘Sakız Adası’nda
maalesef genç denecek yaşta hayat süresi sona erer.
Gelibolu’da gömülme arzusunu
öğrenen Padişah II. Abdülhamit, naaşını
Gelibolu’ya naklettirir. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman
Paşa’nın türbesinin yanına gömülüdür. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir
türbe yaptırır. Türbenin planını Tevfik Fikret çizer.
Yorumlar
Yorum Gönder