UNUTULMUŞ BİR TAŞLAMACI / Atiye Güner TÜMÜKLÜ

UNUTULMUŞ BİR TAŞLAMACI
            “Ey inleyen zavallı; bulmuşsun kırk yaşını, 
            Kazanmak istiyorsan bu hayat savaşını, 
            Yemelisin hakikat denen zehir taşını! 
            Ne derlerse hıı deyip hemen sallabaşını, 
            Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını
.
            Taşlama,Türk halk edebiyatında satirik şiirlere verilen addır. Toplumdaki aksayan yönler, bireysel yanlışlıklar, devlet yönetimindeki hatalar eleştirel bir dille konu edilir. Bunu yapan sivri dilli, yürekli kişilere de taşlamacı denir.
             Çağdaş Türk edebiyatında atasözlerini ve deyimleri doğrularcasına taşlama yapan ancak adı unutulmaya yüz tutmuşlardan birisi de Namdar Mehmet Karatay’dır. (1896-1953)   Konyalı köklü bir aileden gelir. Hukuk okudu. Ondaki yeteneği gören bir yetkili aracılığıyla birkaç arkadaşıyla birlikte Fransa’ya gönderilir. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nin Felsefe bölümünü bitiren Karatay, yurtdışına gitmeden önce ve sonrasında Anadolu’nun çeşitli okullarında öğretmenlik yapar. Felsefi Meslekler Sözlüğü, Namık Kemal ve İdealizmi, Yazma Dersleri, Kitaplarımın Hikâyesi, Geçti Bor’un Pazarı eserleridir.  
            Köpeklerle boğuşma, tepişme hiç katırla 
            Hamamda kavga olmaz sütü bozuk natırla
            Kulağına küpe yap, bu sözümü hatırla:
            Kim ne derse hıı deyip hemen sallabaşını
            Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını.

            Diyorlar ki taç bile baş eğilmezse konmaz,
            Önünde eğilirsen kılıç bile dokunmaz.
            Dik durdukça bir başa devlet kuşu da konmaz,
            Bu dünyada kaide sallamaktır başını
            Eğil bükül gerdan kır, her ay al maaşını.
            Yukarıya aldığım üç beşlikten anlaşılacağı üzere taşlamada yazımında Şair Eşref ve Neyzen Tevfik'ten geri kalmaz.”He de gitsin” felsefesinin biat kültürünün yalakalık alışkanlığını başka biçemde anlatımı değil de ne?
Sende cevher var imiş bunu herkes ne bilsin. 
Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?
Şöyle bir dairede müdür bile değilsin.
Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

Bilmem ki ne olmaktı senin gayen, maksadın? 
Fare gibi kitapların arasında yaşadın.
Ne dans ettin eğlendin, ne sevdin kız kadın,
Kim dedi hey serseri gençliğine kıy diye?
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

            Hasanın böreğine vaktinde yetişmeli, 
            Hiç durmadan gövdeye atıştırıp şişmeli. 
            Yanıpta kavrulmadan mükemmelen pişmeli, 
            Yoksa seni almazlar hiç bir yere çiy diye, 
            Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
            Namdar Rahmi Karatay, Konya'da Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde Millî Mücadele’yi destekleyen yazılarıyla tanınan Babalık gazetesi yazar kadrosunda yer aldı. Atatürk'ün de ilgisini çeker ve 1. Dil Kurultayı'na katılır.
            İnsanoğlu nedense doymak bilmez bir açtır, 

            Elin tarlası bitek, kendinin ki kıraçtır,
            Elin keçe külahı kendi gözünde taçtır,
            Nasıl bağrı yanıktır, hele bir ağız açtır,
            Kendi karısı kuru, kızı cılız görünür,
            Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.

            Devletin sofrasına çökmüşler devlet gibi, 
            Kapışırlar babadan kalma bir servet gibi,
            Bütün hısım akraba aramızda set gibi,
            Karşıdan bakıyoruz biz üvey evlat gibi,
            Başlarında kel olsa bize yaldız görünür,
            Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.
             Yaklaşık 70 yıl önce yazdığı ve Akbaba dergisinde yayınlanan bu taşlamasına bakılırsa değişen sadece zaman yoksa eski tas esi hamam yerli yerinde.
Senin ayıbını arar eloğlu bir iş gibi, 
Arkanda dolaşırlar sanki müfettiş gibi,
Bırakırlar ortada seni bir ibiş gibi,
Öğretirler dünyanın körfezini koyunu,
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.

Doğruyu görürsen de ulu orta anlatma, 
Bağır, çağır, nara at, fakat sakın taş atma,
Elini uzat amma, boynunu hiç uzatma,
Sana ölçü verirler, uzatırsan boynunu,
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.

Süründük bu kadar yıl Aydın'da, Muş’a, Van'da, 
Kahve gibi kavrulduk, dövüldük bu havanda,
Şöyle bir yaşamadık Karlisbat'da, Lozan'da,
Fakat arılar gibi çalıştık bu kovanda,
Balı, kaymağı sizin, bize acı soğan mı?
Sizinki tatlı can da, bizimki patlıcan mı
?
                               
Açıkgözler yakalamış' her biri bir ballı petek, 

Ne dökerler alın teri, ne çekerler ağır emek,
Sanki onlar yurt sahibi, sen ise bir uyuz medek,
Dik kafalı olma sakın, akıntıya çekme kürek,
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...
Not: Metinler internetten A.ŞAFAK TOMRUK un araştırmalarından alınmıştır.   
ATİYE GÜNER TÜMÜKLÜ 2013 KUŞADASI    

Yorumlar