SÜNNİ İSLAM İLE YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIK PERSPEKTİFİNDE “HZ. MUHAMMED ALLAHIN ELÇİSİ” Hasan TÜLÜCEOĞLU
SÜNNİ
İSLAM İLE YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIK PERSPEKTİFİNDE “HZ. MUHAMMED ALLAHIN ELÇİSİ”
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Sanat
edebiyatta yirminci asrın dili olan sinema, İslam dünyasında İslam tarih medeniyet
ve kültürünü anlatmada bugüne kadar pek kullanılmadığı bilindiği üzere
malumdur.
Peygamber
Efendimizle ilgili geçmişte binlerce şiirler yazılmışken çağımızın en etkin
dili olan sinemada bu dinin öğreticisi Peygamberle ilgili çağrı filminin dışında
başka bir film çekilmiş değil.
İranlı
yönetmen Mecidi’nin ülkemizde yeni vizyona giren ‘Hz.Muhammed Allahın Elçisi’
filmi, bu alanda büyük bütçelerle yeni çekilmiş ve kervana katılmış bir eser.
Bu açıdan böyle bir eserin verilmesi bize sevinç veriyor. Zengin bir tarih ve
kültür birikimimiz varken bunu yeni nesil ve dünyaya anlatmada geri, yetersiz ve
sönük kalmamız en büyük eksikliğimiz.
Mekke
döneminde müslümanların maruz bırakıldığı en korkunç dayatma boykot
uygulamasıyla başlayan film, Ebu Talib’in Peygamberimizle ilgili geçmişi
hatırlaması geçişiyle Peygamber Efendimizin doğumu ile 12-13 yaşlarına kadar
çocukluk dönemini anlatır. Ebu Talib’e hem bu girişte hem sonda verilen sahnelerde
Peygamberimize inanmış, iman etmiş biri algısı verilmekte. Tarihi gerçeği bilmeyen
biri bu canlandırmalarda Ebu Talib’i Peygamberimize iman etmiş müslüman olarak
algılar. Oysa Peygamberimize onca iyilik, yardım ve desteğine rağmen Ebu Talib
O’nun davetini kabul edememiştir. Burada bu olumsuzlukla birlikte Abdulmuttalib’in
putlara tapınmadığına, sahip olduğu Allah inancına vurgu yapılması doğum ve Peygamberimize
isim verme sahnelerinde etkileyici olarak anlatılmakta.
Kabe’nin
ve Mekke’nin görselleştirilmesinde dağların Kabe’ye çok yakın görüntüsü gibi eksiklikler
olmakla birlikte ebabil kuş sürülerinin görselliği, taşların atılması sahneleri
harika olmuş. Fil ve diğer hayvanların bir türlü kaçarak geride kalan Ebrehe
ordusunun helak dildiği gerçeğe aykırı vurgusu gözden kaçmazken helak edilen
askerlerin görüntüsü etkileyici olmakla birlikte Kuran’da ifade edilen yenilmiş
ekin yaprağı benzetmesi elbette yapılamamış.
Boykotta
Ebu Talib’in karşısında bizim kaynaklarımızda Mekke’nin lideri olarak Ebu Cehil
yer alır; ancak Mecidi burada Ebu Süfyan’ı lider konumunda göstermiş ve daha henüz
boykot sürecinde müslümanlar Ebu Süfyanca savaşla tehdit edilmektedirler. Oysa
o gün Müslümanlar henüz bir güç bile değiller; asıl güç olmaları hicretten
sonra gerçekleşecektir. Filmin sonunda Ebu Süfyan’a tekrar vurgu yapılırken müslümanların
ışıklarla yürümesi Mekke’nin kuşatılmasını hatırlatırken Ebu Süfyan’ın gizlice
Peygamberimize gelerek müslüman olması adeta anımsatılır.
Amca
Ebu Leheb ve eşi Cemile’nin henüz küçükken peygamberimiz karşıtlığı güzel sahnelenirken
henüz küçük yaşta Peygamberimizin Cemile’nin cariyesinin ailesinin
parçalanmaması için onun ücretini borçlanmasını anlatan sahne Efendimizin şefkat
ve merhametini anlatmada güzel sahnelerden biri olmuş.
Peygamberimizin
doğumu anında meydana gelen olayların anlatımı nur olayı dışında güzel. Abdulmuttalib
izleniminde putların yıkılması, zemzemin taşması, sünni kaynaklarda anlatılar
olmakla birlikte gökte görüldüğü iddia edilen nur sahnesi, filmde çok fazla
abartılmış. Abdulmuttalibin evini üzerine aydınlık ve parıltılar görmesi ile Amine’nin
ışık hüzmesi altında Peygamberimizi kucağına alması abartılı bulduğumuz sahneler.
Burada Mecidi’nin Kisra’nın sarayında yıkılan sütunlara ve sönen ateşgedeye
vurgu yapmaması enteresan. Bu ışık sahnelerinde, Efendimizin doğa üstülüğü
hatıra getirilmekle dinin tevhid özünden sapma yansımalar seziyoruz.
Esasta
filmin tamamında yakınlarının Efendimize olan sevgilerinin abartılması ve doğa
üstü güçlerin çok fazla ön plana çıkarılmasıyla yukarıdaki sapmayı seziyor ve
bu bakış açısında Hıristiyanların Hz. İsa’ya yaklaşımını görüyoruz.
Oysa
bunların yerine onun yaşadıkları uygulamalı olarak daha çok anlatılsaydı O bir
beşer olarak daha iyi tasvir edilmiş olunurdu ki cariye ücretini üstlenmesi ile
özellikle kız çocuğunu öldürmek isteyen bir insanla olan diyaloğun verilmesi
onu bir beşer ve peygamber olarak daha doğru, güzel ve etkileyici olarak tasvir
etmektedir.
Sünni
kaynaklarda bahsedildiği üzere özellikle Yahudilerin iddia ettikleri o gece bir
yıldız doğması olayıyla Yahudiler konuya dahil edilerek kendi soylarından bekledikleri
son peygamberin işareti olarak bu çocuğu art niyetle arama gayretleriyle
Yahudilere olumsuz imaj yüklenir. Bu başlangıçtan itibaren Mecidi Yahudilere
film boyu çok yüklenir. Günümüzde siyonizmin temsilcisi diyebileceğimiz bu Yahudilerin,
Yahudi din alimlerince adeta aforoz edilmesiyle Yahudi yaklaşımı yumuşatılır.
Halime’nin
süt anne olması, sünni kaynaklarda farklı anlatılırken filmde doğa üstü bir
olayla Amine ile olan ilişkisine geniş yer verilerek anlatılır. Halime ve eşinin
yoksulluğu, yoksunluğu, muhtaçlığı, çaresizliği etkin sahnelerle güzel şekilde
anlatılırken yine bizim kaynaklarımızda yer almayan Halime’nin hastalanması ve Efendimizin
ona elini koyarak iyileştirmesi görselini henüz küçük bu çocuğun doğa üstü bir
çeşit tanrısallığı çağrıştırması açısından yanlış buluyoruz. Yine annesine verilmesi
bizim kaynaklarımızda ‘şakk-ı sadr’ olayından sonra iken filmde Yahudi
siyonistlerin Peygamberimize karşı tehlikeli girişimleri sonrasındadır.
Ailesi,
Yahudi siyonistlerden Peygamberimizi gizleme çabasındayken bu atmosferde annesiyle
Yahudilerin çok bulunduğu Yesrib’e gitmeleri Yahudilerin Peygamberimizin peşine
düştüğü iddiasıyla çelişir sahnelerdir. Annesinin Medine’de hastalanması ve
buna rağmen yolculuğa çıkması tarihi gerçekle çelişmekte.
Yesrib’te
hurma dışında elma gibi meyvelerinde yetiştiği gerçektir; ama en çok yetiştirilen
hurmaya salkım salkım ağaçtan indirilme sahnesi dışında yer verilmeyip elma
yetiştirilmesi sahnelerine yer verilmesi bir başka gereksiz ayrıtı vurgusudur.
Bu bağlantıyla Peygamberimizin hasta yatan annesine elma vermesi, Hıristiyanlıktaki
Adem ve Havva’yı cennetten çıkaran elmayı çağrıştırmakla Mecidi, adeta Hıristiyanlığa
sıcak göndermeler yapmaktadır.
Amine’nin
Ebva’da ölmeden önce söylediği sözlerde Peygamberimizin geleceğine yönelik önemi
ifadelerine yer verilmemesi ayrı bir eksiklik. Amine’nin son sözleri
kaynaklarımızda şöyledir: “İşte ben de ölüyorum. Fakat adım ebediyyen kalacak. Çünkü arkamda bir
hayırlı ve tertemiz bir evlat bırakıyorum.”
Abdulmuttalib’in ölüm sahnesinde
putlara tapınmayıp Allah’a olan inancının çok ön plana çıkarılması da Ebu Talib’i
müslüman olmuş gibi göstermek gibi filmin ayrı gereksiz ve hatalı abartısı.
Peygamberimizin keçilerle birlikte
sahnesi onu daha bir doğal ve insani kılmaktadır. Filmin onun insaniliğini
anlatan en güzel sahneler, keçilerle birlikte olduğu ile kız çocuğunu öldürmek
üzere olan kişiyle doğal diyalog sahnesidir.
Bu doğallıklardan çok daha fazla
doğa üstü sahnelere yer verilmesi yukarda bahsettiğimiz üzere O’nu Hıristiyanların
tanrılaştırdığı İsa konumuna getirmekte.
Yahudilerin olumsuzluk sahnelerine
karşıt Hıristiyanların, Bahira, kilise ve keşişlerin güzel sahnelerle sempatik
gösterilmesi elbette dikkaten kaçmıyor.
Bahira ile görüştüğü kilise
mekanında bir ara Peygamberimizin kucağında çocuk İsa bulunan Meryem ana heykeli
önünde sıcak bir yaklaşımla gösterilmesi Şii İslamın Hıristiyanlığa zeytin dalı
misali bir mesajı mıdır acaba?
Batılıların benzerlerini
yaptıklarını çağrıştıran yaklaşım ve sahneler Mecidi’nin batı sinemasının tesirinde
kaldığını açıkça fark ettiriyor.
Müziğin fazlasıyla ön plana çıkarılması
filmin eksiklerinden olmakla birlikte Doğu ve İslam müziği yerine batı
müziğinin hatta kilise müziğini andırır ezgiler kullanılması ayrı bir tezat
yaklaşım. İslam Peygamberinin çocukluğunun anlatıldığı bir filmde batı müziğinin
ön plana çıkarılıp kilise ezgilerinin kullanılması elbette yalnız Mecidi’nin değil
tüm İslam dünyasının eksiği ve kusurudur.
Peygamber Efendimizin saçlarının ve
ellerinin gösterilmesi müslümanlarca çok eleştirilmekle birlikte bu sahnelerde
henüz küçükken parmakları arsından gözünün gösterilmesi dışında bir beis
görmüyoruz.
Filmin tamamen Şii propagandası ve
hurafelerle dolu olduğu keskin yaklaşımlarına kesinlikle katılmıyoruz ve işin
bilincinde olanlarca izlenmesi gerektiğine ve faydalı olacağına kanaat getiriyoruz.
Her kesimden insan tarafından izlenmesi bahsettiğiniz kusurlar olmakla birlikte
elbette çok faydalı olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder