EVLAT SEVGİSİ - Mehmet Nuri Yardım
Evlat,
anne ve babaya Rabbimizin büyük lütfudur. Ebeyevyne verilmiş tarif edilemeyecek
kadar değeri yüksek bir armağandır çocuk. Kıymetini bilen de var, farketmeyen
de. Üzerine titreyen de var, ilgisiz kalan da. Malum olduğu gibi, “Her çocuk
çok İslam fıtratı üzerine doğar.” Peki ya sonra? Ardından o masum ruh
sahipleri, farklı inançlara, mezheplere ve dinlere alıştırılır.
Çocuk
doğarken ağlar ama çevresini de sevince boğar. Her daim ailesindeki, çevresindeki
insanların yüzlerinde tebessüm çiçekleri açtırır. Gam ve kasaveti dağıtır,
üzüntüyü giderir, neşeyi arttırır, sevinci ziyadeleştirir.
İlk
nefes alışlarla başlar büyük sürur. İlk bakışlar, ilk adımlar ve uzun bir
yolculuk. Çocuğun elindeki oyuncaklar, büyüklerin de ilgi odağı. Çocuk güldükçe
anne güler, baba sevinir. İlk oyunlar anne ve babayla. İlk gülücükler
yakınlara, akrabalara, misafirlere…
Ve ilk
heceler, dünyayı tanıyış gayretleri… Tavanı işaret ederek, “Namba nanıyor
namba…” der çocuk. Anne ve baba, bu sözden “Lamba yanıyor lamba” denmek
istendiğini anlar. Minik ağızdan “Kammon geciyon kammon” sözleri çıktığında ise
evin önünden gürültüyle bir kamyonun geçtiğini fark edersiniz.
Çocuğun
büyümesi bir âlem, yetişmesi serüvendir. Türlü hâlleri, envai çeşit devreleri
vardır sabinin. Mesela ‘eşya atma’yı sever çocuk. Pencereden veya balkondan hiç
farketmez. Bir şeyler atılacaktır. Eline ne geçirirse atar, aşağıya fırlatır.
Kavun da atar balkondan aşağıya, pencereden kitap da… En üst katta
oturuyorsunuz, onun için hiç farketmez. Attıkları kimin tepesine düşer buna da
aldırmaz. Aşağıya atılacak bir nesne vardır, o kadar. Büyükler temkinli olmalı,
tedbiri elden bırakmamalı ve çevresinde eşya bırakmamalı. Yoksa rengârenk
hadiselerin yaşandığı günler gelir çatar.
Okula
başlar sonra. Mutluluk gözyaşları mıdır çocuğunki, bilinmez. Ama büyükler bu
manzaralara da güler geçerler. Okul bahçesi, gözlerini silen, içli içli ağlayan
çocuk manzaralarıyla doludur. Alışılır sonra. Arkadaşlarına da alışır,
öğretmenini de sever. Gönüllü gider bu sefer. Erkenden uyanır, kahvaltısını
yapar, çantasını kapar ve mektep yoluna düşer. Anne hayrettedir, çocuk nasıl da
alışmıştır okuluna ve nasıl aşkla şevkle gitmektedir, şaşırır. Ama artık
“okullu olunmuş, sınıflar doldurulmuştur.” Gelsin şarkılar, türküler… Çalsın kavallar,
oynansın oyunlar… Sahnede minik piyesler ve bütünüyle renkli bir okul hayatı…
Binlerce cilt kitabın süslediği zengin okul kütüphanesi… Çocuk iştahla okula
gider, istekle sınıfta durur, zevkle kütüphanede kitap okur, bahçede oynar.
İlkokul,
ortaokul, lise derken çocuğunuz artık büyümüş ve üniversite kapısına
dayanmıştır. Türlü imtihanlardan, ağır sınavlardan geçer. Başarır ve üniversitede
sevdiği bir bölümü kazanır. Artık o, yüksek tahsilli bir gençtir. Yıllarca
çalışır, alın teri, göz nuru döker ve köprüyü geçer. Mezun olmuştur.
Mezuniyetiyle anne ve baba bahtiyar olmuştur. Çocuğun tahsilini zaferle
tamamlaması, başarısını diploma ile taçlandırması ebeveyni ve gencin
akrabalarını, arkadaşlarını, komşularını, tüm sevenlerini mutlu eder.
Şimdi
hayat mücadelesi başlamıştır. İş aranır, hemen bulunamaz. Gayret gösterilir ve
uygun bir işe girilir. Her genç hemen iş bulur mu, elbette hayır. Kimisi
aylarca mücadele eder, kimisi yıllarca umutla, tevekkülle bekler. Gün gelir, işe
girilir ve para kazanılmaya başlanır. Evlat artık kendi ayakları üzerinde
durmaktadır. Bir taraftan ufak tasarruflar yapmaya başlarken öte yandan evin
bütçesine de minik katkılarda bulunmaktadır. Anne ve baba daha çok övünmeye
başlar çocuklarıyla. Zira adam olunmuş, hayat mücadelesi kazanılmıştır.
Kader
hükmünü icra etmektedir. Vakti günü saati gelir. Gönül bir güzele vurulur. Çocukluğu
geride bırakan oğul veya kız, kalbini özge bir kişiye kaptırmıştır. Ama zamanla
o ‘yâd kişi’ de, ailenin ferdi, evladı olur. Ağyar, yâre dönüşür. Sevgiler
karşılıklıdır, ailelerin rızası da vardır. Söz kesimi, nişan derken düğün dernek
vakti gelir. Cümle tanıdıklar çağrılır, bütün akrabalara haber verilir. Bir
merasim icra edilir ve gençler şölenle evlendirilir. Yeni bir ev kurulmuş, yeni
çadır dikilmiştir. Ayrılık değil asla, yaylada oba büyümüştür.
Anne
ve baba nemlenen gözleriyle hüzünlüdürler, ama aynı zamanda içleri huzur dolu.
Sevinç gözyaşlarıdır yüreklerine akıttıkları. Tebrikler başlar, dualar sökün
eder. Gençlere saadetler dilenir. Toy biter, misafirler dağılır ve anne baba
buruk bir sevinçle dönerler eve. Çocuklarının mürüvvetini görmek onları içten
içe sevindirirken, bu ilk ayrılık gecesi birer melâl acısı da bırakır
kalplerine. Ancak bu ezelî bir serencamdır insanoğluna. Düğünle ümmet çoğalır,
inanan kalabalıklar dalga dalga büyür. Başta çocuklarını dua ile uğurlayan
ebeveyn olmak üzere herkes görevini yapmış olmanın tarif edilmez huzuru içinde yuvasına
döner. Dönüş yolunda gözler yukarda, diller duadadır: “Rabbim, evlenen bütün
gençlerimize maddi ve manevî huzur nasip et. Hayatlarını saadet içinde
geçirsinler. Yeryüzü hayırlı nesillerle dolsun. Bir mucize olarak doğan her
çocuk, Rabbine iyi bir kul ve Peygamberlerine salih ümmet olsun, amin.”
(Milat Gazetesi, 23 Mayıs 2017)
Yorumlar
Yorum Gönder