Seyrani / Atiye Güner TÜMÜKLÜ


SEYRANİ  
“Eyvah fukaranın beli büküldü.                   Rüşvet ile yazar hâkim hücceti
Medet ticaretin gücüne kaldık.                   Hüccet ile alır kadı rüşveti
Eyiler âlemden göçtü çekildi.                       Halk bilmiyor dini şer'i sünneti
Bizler zemanenin piçine kaldık.                   Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık.”

            Yıl 1968. Mart ayının ortaları. Genç bir öğretmenim. Yanımda eşim olaraktan doğum yapmak üzere görev yaptığım Develi’den bir kamyonun sürücü yanında Bünyan’a gitmekteyim. Sürücü orta yaşlarda kara kuru maşa gibi bir adam. Kısa konuşmanın arkasından dilinden dörtlükler dökülmeye başladı. Yalnız bunlar bildiklerimden hiç değil. Birinin bitiminde diğerini merakla bekletecek biçimde. Bunların taşlama olduğunu bilecek kadar edebi bilgimiz elbette var. Ozanının sıradan birisi olmadığıysa kesin.
Sekiz olur dokuz olur.                                              Bu dünyaya gelen gider
Kengel sütü sakız olur.                                            Hakka gidip yerin bulur
Tosun büyür öküz olur.                                            Ölenler borcunu öder
O da bir gün göpe sıçar.                                           Görelim sağlar ne olur

“Ormanda büyüyen adam azgını,                            Alemi tan eder yanına varsan
Çarşıda pazarda seyran beğenmez                          Seni de yanıltır mesele sorsan
 
Medrese kaçkını softa bozgunu                              Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Selam vermek için insan beğenmez.                        Meclise gelir de erkân beğenmez

            Kamyon sürücüsü ve şiir tadın bu dörtlükler, tam bir tezat Özümde şişkin olan sadece göbeğim değil. Kitap kurdu olaraktan okuduğum klasikleri güvenle her bir şeyi bildiğime öylesine inanmışım ki...       
Her çeşit insandan birkaç eşi var.                           Ellerin evinde çul fîraş olur
Mektepten kovulmuş günah işi var.                       Burnu sümüklüdür gözü yaş olur
Rabbi yesirde dört yanlışı var.                                Bayramdan bayrama bir tıraş olur
Tahsil etmek için irfan beğenmez                            Gider berbere de dükkân beğenmez

Bir odası vardır gayet küçücek.                              Seyranî söyledi bu doğru sözü         
Kendi aklı sıra keyf yetirecek.                               Haddeden çekilmiş doğrudur özü
Bir çanağı yoktur ayran içecek.                              Şehre gelin gitse bir köylü kızı
Kahveyi bulunca fincan beğenmez.             Lal ü güher ister mercan beğenmez.”

    
Son okuduğu dörtlükte adını yakalıyorum. Seyrani... Bu halk şiiriyle tekke şiiri arasında sağlam bağlantı kuran, her iki şiir türünü birbiriyle kaynaştıran büyük usta... Dehasıyla, taşlamacılığı gizemciliğini bastıran, haksızlığa, rüşvete, kıyıcılığa, toplumsal dengesizliklere, kaba sofuluğa, ahlaksızlığa karşı savaşını kalemiyle veren.  İnancının gereklerini ötelemeden şiirsel söyleyişten uzaklaşmayan. Etkin şiirlerini sazıyla halk içinde ve halk için söyleyen güçlü bir ozan... Üstelik bu ozan görev yaptığın yer olan Develi esli adıyla Everek’te doğup yetişmiş ve ölmüş. Panait Istırati’yi Andre Gide dayı emmi sınıfında bilen özüm, ilçe meydanına dikilmiş heykelinin önünden kim bilir kaçıncı kez umursamadan geçmişimdir. Yüreğimde şiirinin lezzeti, utancım yeni duyduklarımla iyice koygunlaşıyor. 
“Evlat âlim olmaz okutmayınca                   Ey Seyranî var mı sözün hatası
îplik gömlek olmaz dokutmayınca                Bulunmaz dünyanın elbet ötesi
Ayılar et yemez kokutmayınca,                   Ermeninin Rumun yağlı ketesi
Yallılar ölüyü sinden çıkarır.                        Kaypak Müslüman’ı dinden çıkarır.”

                Yoksul bir mahalle imamı olan Cafer Hoca'nın oğlu olan Seyrani’nin asıl adı Mehmet'tir. 1807 yılında doğmuş, 1866 yılında ölmüştür.                                                          
Ağır meclislerde sıkılmaz iken
Mengeneye versen bükülmez iken
Seyrâni aslana yenilmez iken
Dedirdin tilkiye pes kara bahtım»,der;  
düşer gurbet ellerin yollarına

İstanbul'a gidişi Abdülmecit dönemidir ve yedi yıl ilim ve irfan görür. Bilimsel ve kültürel öğrenimini yapar. Bir yandan da Alevi-Bektaşi tekkelerine girip tasavvuf konularını öğrenir. Yergici, taşlamacı yanını acımasızca kullanmaktan çekinmez. Dili akıcı, söyleyişi kolay ve yumuşaktır. Halk deyimleri, atasözleri gibi ortak dil varlıklarını çok iyi kullanır. Şiir konularını (aşk, günlük olaylar) genellikle kendisi hayatından seçer. Bazı şiirlerinde çağının sosyal durumunu, ahlak çöküntülerini toplum sarsıntılarını yerici bir dille ele alır. . Şiirleri hem ele aldığı konu, hem de kullandığı uyak bakımından çeşitli ve zengindir. Şiirlerini daha çok hece ölçüsüyle yazmıştır. Asıl ününü hece ölçüsüyle yazdığı koşma, semai, destan, nefes ve şathiyeleriyle kazanmıştır. Yaşamı acılarla, yoksulluklarla geçmesine karşı yaşama sevincini hiçbir zaman yitirmemiştir.                                                                                
Kişiliği gereği, etrafında gördüğü yanlışlıklara, bu yanlışlıkları yapan Padişah da olsa görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde bu durumları ağır bir şekilde hicveder. Bu yüzden hakkında soruşturma açılmış yakalanmamak için bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçmak zorunda kalmıştır. Bir süre burada kalan Seyrani daha sonra Halep'e gider. Burada da tutunamayınca tekrar Develi'ye gelir. Yaşadığı süre içerisinde Develi onun kıymetini pek anlamaz. Yakalandığı sinir hastalığından dolayı ona "Deli Seyrani" lakabını bile yakıştırır.Yaşamının sonu Develi'de yoksulluk içinde geçmiştir. Bazı eserleri Muzaffer Sarısözen ve Dr. Recai Özdil tarafından (17 ) derlenmiş ve bestelenmiştir. Bunların en ünlüsü: 
 “Hüsne mağrur olma ey yüzlü mahım,                                                                  
 Niceler yokuştan inişten geçti.                                                                                    
Sana kar etmedi feryad-ı ahım,                                                                                          
Benim ahım Küh-i keşişten geçti.»                                                                        
Tüm günlerinizin şiir tadında geçmesi dileğiyle...
            ATİYE GÜNER TÜMÜKLÜ       EKİM 2013 TORBALI    

Yorumlar